Batman’dan okuyucumuz Abdullah Tunç, geçen haftaki yazımıza, Risale-i Nur penceresinden orijinal, kıymetli yorumlar iletmiş.
“Ölçü, denge, vasat hali yaşamak öyle kolay değil. Hayatın her safhasında ölçülü olmak, ifrat ile tefritten uzak vasat hali (iffet, hikmet, şecaat) yaşamak... Aslında akıl (hikmet), asabî ve şehevî kuvvetin orta halidir, ölçü. Ölçünün diğer adı istikamettir. Her gün beş vakit namazda Cenab-ı Hak’tan istikamet üzere bir hidayet nasip etmesini diliyoruz. Peygamberimiz (asm) istikameti emreden ‘Hud Sûresi beni ihtiyarlattı.’ diye ferman etmiş. Peygamberi ihtiyarlatacak kadar zor ve ağır bir yüktür, ölçü ve istikamet. Düşünün, öyle konuşacaksın ki ne fazla, ne eksik olsun. Yani kelime israfı yapmayacaksın. Yine Efendimizin (asm), ‘Ya hayır söyle ya sus.’ diye bir hadisi var. Üstadımız, bazı lâhika mektuplarında sözü uzatırken acaba israf oldu mu diye endişesini beyan etmiş. Bir de yemekte ölçüyü tutturmak öyle kolay mı? Boğaza hakim olmak, fazla yememek, yaşamak için yemek... Evet hayatın her safhasında ölçülü olmak hem fevkalâde önemli ve bir o kadar da zor. Rabbim, ölçülü yaşamayı hepimize nasip eylesin.”
Evet, bir davranışın, bir duygunun insanda kalıcı hale gelmesi, karakter olması ‘süreklilik’ arz etmesiyle alâkalıdır. Gelip geçici duygu ve davranış kalıcı iz bırakmaz. Buradaki ‘ölçülü olma’nın zorluğu da, süreklilik ve kararlılıktadır. Süreklilikte sabır vardır. Zahmette rahmet olması bundandır. İlâhî kaide böyle işliyor. ‘İstikamet üzere dosdoğru olmak’ da, ‘Ya hayır söyle ya sus’ hakikati de hep içinde bir devamlılık, kararlılık taşıyor. Taşınan bir değerin son nefese kadar sürmesi o değerin o insanla birlikte anılmasını netice veriyor. ‘Falancayı nasıl bilirsiniz?’ dendiğinde hemen akla o kişinin alâmet-i farikası olan, belirgin husûsiyeti geliyor.
Cemaatten bir kişi vefat etmiş. Haberi getiren kişi vefat edeni tarif etmeye çalışıyor, ama bir türlü tanıtamıyor. İsmini de bilmiyor. Ama sonunda akla o kişinin o cemaat içerisindeki belirgin hususiyeti akla geliyor ve diyor ki, ‘Yahu derslerde cemaate su dağıtan kişi var ya, işte o.” deyince, kişi hatırlanıyor ve duâlar edilmeye başlanıyor. İnsan, hayatında belki çok büyük işler yapmıyor, ama güzel bir işi sürekli yapınca maksat hasıl oluyor.
Amelde ‘nitelik’ bu olsa gerek. Az ama öz. Amelin çok olması değil amaç, az ama sürekli olması tavsiye ediliyor. Durum ibadetler için de öyle değil mi?
İbadette, hayırda, hasenatta ‘devamlılık’ ve ‘kararlılık’tır aslolan.