Nefsinde, insanlar arası ilişkilerde öyle bir ‘okuspokus’ yok. Bu anlaşıldı.
Çilesini çekmediğin bir şey sana deva olmayacak. Adım atmakta zorlandığın, eridiğin, tükendiğin nokta; çare olacak. ‘Bittim’ diyeceksin ki ‘yettim’ diyecek. Erimeyi, çürümeyi, yok olmayı, bütün dünyanın küsmesini, terk etmesini göze alacaksın ki, -hikmeti de iktiza ederse- o zaman varolacak, kabul edileceksin… Kural; yokolmadan, varolamak yok. Derin bir mesele hasılı.
Hakkı tutup kaldıracaksın, hakkın hatırını nefsin hatırına galip getireceksin. Hakkı hiçbir hatıra feda etmeyecek, ettirmeyeceksin. Nefsen zorlansan da hep, Hak galip gelecek. Ve bunun böyle olduğuna sevineceksin. Maddî manevî beklentilerin sadece O’ndan (cc) olacak, kabul ettirmeyi, sevdirmeyi, tesir ettirmeyi, birilerinin ilgi ve alakasını O’ndan (cc) bileceksin. Bu senin derdin olmayacak. Bağlı olduğun dalı, gövdeyi unutmayacaksın. Hayat gücünü onlardan alacaksın. Kendin bir hiç olup, neslin için, davan için doğacaksın.
Ve bütün bunları da iradî olarak yapacaksın. O’nun (cc) için olmayı kendinde yerleştireceksin. Dem ve damarlarına sinecek bu. Nefsine pay vermeyeceksin. Aç kalacak, bitap düşecek ve sonunda teslim-i silâh edecek, ‘ben kulum, Sen Rab’sın’ diyecek nefis. İşte o zaman tohum filizlenecek. Tedavi olmak, ameliyat-ı cerrahiye, kolay olmayacak. Tedavi olmadan koşturmanın, iyileşmeye katkısı olmayacak. Tedavi olmadan, hastalığın incelikleri hakkında bilgi küpü olman, neticeyi değiştirmeyecek. İlle de tedavi, yatacaksın neşterli masaya. Vücudunu, mucidine feda edeceksin. Bedenini, ruhunu bırakacaksın tabibe. Kimselere bir şeyler anlatman gerekmeyecek, tedavi olacaksın, iyileşeceksin. İyileşmeyi hissedeceksin. Kur’ân-ı Kerîm, ‘İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider. (Enfal, 46.) diyor. Peki kim bu hasta; nereden çıktı bu virüs; kim, kimi nereye götürüyor??? Neden karardı ortam? Neler oluyor hayatta? Birisi cevap versin lütfen… Ne zaman çıka…