Geçenlerde Düzceli okuyucularımızla seminer ve okuma programı çerçevesinde bir araya geldik. Dostlar arasında ne kadar da mutlu oluyor insan.
Üniversite öğrencilik yıllarımızda aynı Nur medresesini paylaştığımız iman ve Kur’ân kardeşlerimizle yıllar sonra hatıraları yad etmek ve hayata yeni hatıralar katmak ne kadar da güzel.
Pazar sabahında okuma programı yapan onlarca farklı meslek gruplarından iman ve Kur’ân talebesi kardeşler, öyle bir neşe, öyle bir muhabbet atmosferi içerisindeler ki, ancak yaşanarak hissedilir. Pazar gününün o erken sabah saatinde bir iki kat aşağıya kadar neşenin dalgasının yayılması olağanüstü bir durum.
Anladım ki bir yerde bir hizmet olacaksa, önce o hizmet edecekler arasında samimî bir muhabbet, omuz omuza bir uhuvvet lâzımdır. Muhabbeti olmayan bir ortamın ne hizmeti olur ne de maddî ve manevî bereketi.
Düzce Yeni Asya Derneği’nde görev almış ağabey ve kardeşler, içeriye bir insan girdiğinde hemen bir heyecan dalgası yaşıyorlar. O ne şevk, o ne heyecan, o ne hizmet muhabbeti öyle! İmrendim doğrusu! Kardeşlerimle ve ağabeylerimle iftihar ettim! Bu hizmetin içindeyseniz, bir yerlerden de şahs-ı maneviye dahilseniz ümitsizliğe yer yok. Her güne şevkle, aşkla, heyecanla, dâvâ şuuruyla başlamak ne büyük bir bahtiyarlık. Bu olsa olsa güçlü bir şahs-ı manevî sonucudur.
Beyefendi kardeşimiz her gün üniversite hattından gelirken otostop çeken talebelerden aracına bir iki alıyor, yol boyu hizmetleri anlatıyor, kitap, dergi veriyormuş. ‘İyi ki otostop var’ diyor. ‘Gelin sizi götürelim.’ desek belki zor olacak, ama onlar, ‘Bizi götürün’ diyorlar. İsteyen için o kadar çok hizmet alanı var ki!
Ne mutlu hayatının her anında dâvâ şuuruyla yaşayıp, imkânlarını dâvâsına feda eden kahramanlara!
Kazanmak, güzel bir ‘niyet’le başlıyor ve arkası geliyor.