“Bir şey daha kaldı; en tehlikelisi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazı da olsa o cihette enaniyetlidir, çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da nefsi o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hatta yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde, nefsi ise enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözlerin kıymetlerinin tenzilini arzu eder, tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın. Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki: Bu dürus-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü çok emarelerle anlamışız ki bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde, nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer.”1 cümlesiyle de, başta Üstadın hayatta olan yakın talebeleri olmak üzere tüm Nur talebelerinin karşı çıkmasına rağmen sadeleştirme meselesine teşebbüs ve cür’et eden malum gruba dikkat çekiyor âdeta...
İşte bu vaziyetin hal-i pür melâli budur. Son dönemde yaşanan malum musibetlerin dahi sebebi budur. Risale-i Nur’a uzanan el kurur, konuşan dil lâl olur. Yani büyük sıkıntılar yaşanmasına sebep olan malum grubun mensupları Risale-i Nur’un meslek-meşrebine ve Kur’ânî prensiplerine uymadıklarından başlarına gelen musibetlere maruz kalmışlardır.
Bahsi geçen ve teyide muhtaç o rivayete göre, Üstad Topal Hafız’a “İlerde çok sıkıntılı bir nifak dönemi olacak, insanlar hapislere doldurulacak, sen de onlardan olacaksın” demiş ise bu bir ikazdır. İşte aynısı olmuş ve yıllar sonra yani 15 Temmuz Hadisesinde bu olay vuku bulmuş ve o grupla irtibatı olduğu gerekçesiyle Topal Hafız da çileler çekmiş ve biz buna muttali olmuşuz. Peki neden hâlâ daha bu yaşananlardan ibret alınmıyor? Bir muhasebe yapılıp hatadan dönülmeye çalışılmıyor?
Madem Üstad o zatı bu kadar uyarmış, o da niçin tedbirini alıp Nurların meslek-meşrebine ve şahs-ı manevîsine tâbi olmak yerine şahsî, indî mülâhazalarla Risale-i Nura taban tabana zıt bir cereyanın içinde yer alarak bütün himmetini onlara sarf etmiştir? Bilâkis onlardan uzak durması gerekmez miydi? Yani, buradan anlaşılması gereken, onun o ikazdan gerekli dersi alarak Risale-i Nur’da yeri olmayan bir mesleğe gitmemesi gerekirdi. Demek Üstad ona, mealen, Sen Risale-i Nur prensiplerine uymayıp dinlememenin tokadını yiyeceksin, demiş o da yemiştir. Böyle bir davranışın takdiri değil tenkidi gerekmez mi?
Hadi diyelim Topal Hafız, bir beşer olarak neticeyi göremeyip, böyle bir kusur işledi.
Neticesi görüldüğü halde bunu meziyet gibi göstermeye çalışmak neyin nesidir? Bunun mantığı Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsine uymamayı teşvik ve meziyet sayıp yanlışa pirim kazandırmaktan başka nedir?
Aktarılanlara göre o zat; son yirmi yıldır, Risale-i Nur’a rağmen bütün himmetini o yapıya seferber etmiştir ve sonuç “Gayr-ı meşru tarik zıdd-ı maksuda gider veya gayr-ı meşru muhabbetin neticesi merhametsiz azap çekmektir” hükmü gereğince yaşadığı musibetlere maruz kalmıştır. Kaderî olarak asıl mesele budur. Hani Üstad “Musibet, bir cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir” diyordu. O neden zikredilmiyor? Hiç olmazsa pişman olup da musibet mükâfatı bari alsalar...
Mesele ayniyle budur ki, bunu Nurculuk gibi takdim etmek Risale-i Nur’a en büyük zarardır. Evet işin aslı, o felâkette Risale-i Nur’a ihanet edenler zarar görmüştür.
Risale-i Nurdaki düsturlara göre hiç kimse “la yuhtî ve la yüs’el” yani hatasız ve sorgulanamaz değildir. Nefis, şeytan ve imtihan dünyası olduğu için herkes hata yapabilir ve sorgulanabilir olarak kabul edilir.
Risale-i Nurdaki şefkat tokatları bahsinden, Risale-i Nur hizmetinde yanlış yapanların tokat yediklerini biliyoruz. Üstad ve talebeleri, başlarından geçen hadiselerle, yedikleri şefkat tokatlarını anlatmışlardır. Bir de zecr tokatları vardır ki Risale-i Nur’a yanlış yapanlara ve zarar vermek isteyenlere gelmiştir. Şefkat tokadının işaretlerinden biri, hatayı yapan kişinin hatasından vazgeçip Risale-i Nur hizmetine devam etmesidir. Aksi ise, yani hatada ısrar edip hatadan vazgeçmemek ise “zecr tokadı” olarak kabul edilir.
Netice olarak, Topal Hafız’ı istismar edenler, ona “elfitnetü eşeddü minel katl” kaidesince büyük kötülük etmişlerdir. Belki de o zat mahşer günü, “Beni niçin fitneye alet ettiniz” diye onların yakasına yapışacaktır.
Dipnot:
1- Mektubat. s. 725.