"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kuva-i Milliye fetvasını veren zat (1)

Şemseddin ÇAKIR
06 Ekim 2023, Cuma
Biz şimdi, İngilizlerin baskısıyla, bu milletin ölüm fetvasını veren şeyhülislâma rağmen, o fetvayı reddederek; yeniden cihad ve diriliş fetvası verip, Anadolu’yu ayağa kaldırıp işgalcileri kovdurarak kurtuluş vesilesi olan fetva kahramanını arıyoruz.

Fakat bu fetvanın önemini anlayabilmek için, önce fetvanın dinî ve tarihî önemini bilmemiz gerektiğini düşündüm ve bu yazıyı iki kısma ayırarak, birincisinde fetvanın dinî ve tarihî önemini, ikincisinde de, Kuvay-ı Milliye (veya, diriliş) fetvasını veren kahraman âlimin durumunu anlatmayı uygun buldum.

A- Fetvanın Din, Devlet ve Tarih Cihetlerindeki Önemi:

İslâmî idare; merkezde halife (padişah) olarak, bir cenahı şeyhülislâm, bir cenahı sadrazam olmak üzere iki kanat üzere şekillenmiştir. Haliyle şeyhülislâm dinî ve uhrevi işlere bakar, sadrazam ise dünyevi işlere bakmakla beraber yine şeyhülislâmın fetvasına göre hareket ederdi. İşte bu sistemle İslâm ve Müslümanlar dünyaya hâkim olmuş.

“Fetva nedir?” denilirse, fetva, İslâm hukukuna göre, şeyhülislâmın verdiği karardır. Aynı zamanda bu bir edille-i şer’iyye meselesidir. Sonuç olarak, Müslümanların hayati meselesidir. Bunu şuradan da anlayabiliriz ki: Hulefâ-i Râşidîn döneminde, ilmin kapısı olan Hz. Ali (ra) bu şeyhülislâmlık görevini yapmış, Hz. Ebu Bekir (ra) gibi Sıddık-ı Ekber ve adalet timsali Hz. Ömer de (ra), aynı fetvalara uyarak Ömerü’l-Âdil olarak cihana nam salmış. 

İşte fetva, İslâm adaletinin ve istikametinin teminatı olarak uygulandığı nisbette hep muvaffak olnmuştur. Onun için biz de şimdi onlarla övünerek teselli buluyoruz. Evet, bu sistem ne derece adaletli olarak işledi ise o derece muzaffer, bu sisteme uyulmadığı nisbette de, o derece perişan olunacaktır.

Mesela: Kanuni’ye gelinceye kadar ve Kanuni’nin ilk dönemleri de dâhil İslâm hâkimiyeti devam etmiş; yani, uyulduğu nisbette muzafferiyetler devam etmiş; ne zaman Kanuni, bu başarıları kendinden zannedip de, şeyhülislâmı dinlemeyip, Avrupa’dan kanun alarak, kararları da kendi vermeye başlayınca, Osmanlı önce duraklayıp, sonra da felâketlerden felâketlere sürüklenmiştir.

İşte, Viyana bozgunu ve sonraki bozgunlar ve inişler, adeta bir tepeden yuvarlanır gibi gerçekleşmiştir. II.Mahmud’un yenilikleriyle, “âdât-ı ecanibin Âlem-i İslâm’ı istilasına” yardımcı olunup millet oyalanıp uyutuldu. 

Gerçi mâşerî vicdan onlara inanmayıp, onların “tahribat” ve “ifsadat”larına itiraz etse de, taklitçi zihniyetin sonucu millet felâketlere sürüklendi.

Bu fırsatı değerlendiren gafiller, –hâşâ– bu aksaklıklar İslâmdanmış gibi, hep o dönemleri örnek olarak önümüze atmaktadırlar. Her ne kadar merhum Ziya Paşa: “İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki, / Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı” diye o gafilleri uyarmak istese de, sefahet sarhoşluğu  derin olduğundan uyanamadılar. 

Hâlbuki, şeyhülislâm Zenbilli, Kanuni’ye; “Hilâf-ı şerîat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.” diye de ikaz edip uyarmıştı ve dediği aynen oldu.       

Okunma Sayısı: 1796
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı