"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tamamlayıcı Nur (2)

Şemseddin ÇAKIR
10 Ekim 2020, Cumartesi 00:03
Bu bağlamda, Allah’ın nurunu tamamlayıcı olması, onun vahyi ya da Kur’ânî hakikatlerin anlayışını kolaylaştırması, bu maksatla ortaya çıkan şahıs ve şahsî meselelere yardım etmesi, onlara zarar vermek isteyen muârızların bertaraf edilmesi.

Sonuç olarak hakkı arayan bütün insanlara İlâhî hakikatlerin açık olarak ulaşmasının temini gibi anlamlara geliyor olmalıdır. (Bu asırda bunun en bariz misali de iktidar olan tek partinin ikibin civarında mahkeme ile yargıladığı, 21 defa zehirlediği bir Bediüzzaman’a güç yetiremeyip “Said Nursî kuve-i kutsiye sahibidir, biz onunla başa çıkamıyoruz” diye o nuru itiraf etmeleridir.)

Bu açıdan da bakıldığında Risale-i Nur’un tam da İlâhî Nur olan Kur’ânî mesajlarının anlaşılmasına ve bütün dünyaya mal olmasına odaklanan bir çaba neticesi olduğudur. Dolayısıyla Risale-i Nur’un telifi ve Allah Nur’unun tamamlanması arasında bir ilişkiden söz etmek yanlış olmayacaktır. Zira “Allah’ın Nur’unu tamamlayıcı olması” onun gösterdiği Kur’ân mesajının anlaşılması ve dünyaya mal olması demek ise bunu Risale-i Nur temin etmiş ve bu maksada hizmet eden bütün çalışmalar böyle bir ilişkiden hissedar olması uzak bir ihtimal veya hayal değildir. Şu kadar varki emsali olan tefsirlerle kıyaslandığında Risale-i Nur’un Kur’ân mesajlarını asrın idrakine sunmasında özel bir üstünlüğü olduğu da aşikârdır. 

Zira Millî Şairimiz M. Âkif, “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan almalıyız ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı” mısralarını terennüm etmiştir. 

Diğer taraftan Risale-i Nur satırlara yazılmış bir metinden ibaret değil, davranış maksatlı mesajlarla gönüllere nakşedilmiş, etrafında nurânî bir halka, şahs-ı manevî olarak “İlâhî Nur’un itmamı” keyfiyetiyle “cemaatte rahmet vardır” rivayetine uygun ve daha yakın bir münasebet oluşturmuştur. Âyet-i Kerîmede dikkat çekildiği üzere “Allah’a yardım edene Allah yardım eder ve ayaklarını sağlam bastırır.” (Muhammed, 47/7)

Üstad Hazretleri’nin yukarıda temas ettiğimiz 28. Âyet vesilesiyle belirttiği üzere bu âyetden işâri olarak şu çıkarımlarda bulunulur.

İlgili âyetteki “Allah’ın Nur’unu üflemekle söndürmek isterler, Allah ise Nur’unu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz” (Tevbe 32) cümlesi kuvvetli ve letafetli münâsebeti maneviye ile beraber şeddeli lam’lar, birer lam ve şeddeli mim asıl kelimeden olduğundan iki mim sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dört (1324 -M.1906-1907) ederek Avrupa zalimleri devlet-i İslâmiyenin Nur’unu söndürnek niyetiyle müthiş bir suikast planı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperleri, hürriyeti yirmi dörtte (24)”te ilâniyle o planı akim bırakmaya çalıştıkları halde, maateessüf altı-yedi sene sonra, harb-i umumî neticesinde yine o suikast niyetiyle, Sevr Muahedesi’nde Kur’ân’ın zararına gayet ağır şeraitle kâfirane fikirlerini yine icra etmek olan planlarını akim bırakmak için Türk milliyet perverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan bin üç yüz yirmi dört (1324)”te, ta otuz dörde, ta elli dört (54)”te tam tamına tevafukla o herc’ü merc içinde Resaili’n-Nur müellifi “yirmi dört (24)”te ve Resaili’n Nur’un mukaddemati otuz dört (34) te ve Resaili’n Nur’un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirtleri elli dört (54)te mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hatta hakikati hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfa sui kastine karşı tenvir vazifesini tam ifa ettiklerinden, bu âyetin mana-i işârisi cihetinde bir medar-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emâredir. Şimdi İslâmlar içinde Nur-u Kur’ân’a muhalif haletlerin ekserisi o suikastlerin ve Sevr Muâhedesi gibi gaddarane muahedelerin vahim neticeleridir.

O tarihde Avrupa kâfirleri devleti İslâmiyenin Nur’unu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip (1867’den on sene sonra 1877) Rus’un doksan üç muharebe-i mesumesiyle âlem-i İslâmın parlak Nur’una muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resaili’n Nur şakirtleri yerine Mevlânâ Halid’in (ks) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu âyet, bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor.

Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulumatı dağıtacak zatlar ise Hazret-i Mehdi’nin şâkirtleri olabilir.” deyip mevzuyu kısa kesiyor, fakat biz biraz şerh edersek?

Bu tarihin yani; Doksan üç harbi diye bilinen 1877 Osmanlı Rus savaşı sonucu Ruslar Yeşilköy’e kadar yani, saraya 13 km’ye kadar geldi. Onları orada o asrın müceddidi Mevlânâ Halid’in (ks) talebeleri durdurdu. Şeddesiz âyet onlara işâret ettiği gibi şeddeli olursa ondan tam bir asır sonrası 1977 olur ki, o tarihde mehdinin talebelerinin o kuvveti durduracağını Bediüzzaman haber veriyor. Evet o tarihde erken seçim oldu, Nur Talebelerinin gayretiyle, o zaman saraya 13 km’ye mukabil bu tarihte iktidara 13 milletvekili kala o, malûm parti engellenmiş oldu. 

Yani şeddeli harfler birer sayılsa bu âyet o zamanın müceddidi, Mevlânâ Halidî Bağdadî’nin talebelerine, ikişer sayılsa bir asır sonra işbaşında olacak mehdinin talebelerine işâret etmiş oluyor. Hatta o zaman Bediüzzaman da, hayatta olmadığı halde hakikaten talebeleri tarafindan bu müjde gerçekleştirilmiş oldu. İmam Gazali, “Doğru haberin butlanına gidilmez” diyor.

Teemmel! 

Bu yaklaşımları, ilgili âyetler ışığında “Allah’ın dinine yardım edenlere nasıl yardım edildiği”, keza “Nur’unu tamamlayacağının isbat edilmesi” gibi geniş bir zaviyeden değerlendirdiğimizde Üstad Hazretleri âyetlerin işârî veya remzî manaları olarak çıkardığı bu anlamlara itiraz etmenin hiçbir mantığı olmayacağına intikal etmemiz hiç de zor olmasa gerektir. Zira bunlar, ilmi ezelden ebede herşeyi ihata etmenin, mutlak delilleridir. 

Mutlak ilimden gelen Kur’ân zâhir ve sarih manalarıyla malûm ve meşhur beyanlarda bulunduğu gibi işârî ve remzî olarak da o anlamlara muvafakat eden fert ve şahs-ı manevilere işâret eder ve mensuplarını teşvik ettiği gibi zor zamanlarda onların kuve-i maneviyelerini de takviye ve tahkim eder. 

Elbette Kur’ân’a tam bir saffet ve samimiyet içinde muhatap olup da, ona hizmet edenlere Cenab-ı Hak nusretini yar edip onları her iki cihanda bahtiyar edecektir. 

Onun için “O nuru gönder İlâhî asırlar oldu yeter,/ Bunaldı milletin afakı bir sabah ister” denilmiştir.

O halde Risale-i Nurlar’a ihlâsla sarılanlara selâm olsun!             

Okunma Sayısı: 2167
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı