“Önce Allah vardı; Ondan önce hiçbir şey yoktu. Arşı suyun üzerindeydi. Sonra O gökleri ve yeri yarattı.”1 demiş Allah Resûlü yaratılış ile ilgili soru soran Yemenlilere.2
Yerleri, gökleri, ikisi arasındaki her şeyi ve en nihayetinde insanı yaratan Allah, onun dünyadaki yolculuğunu başlatmıştır. Yeryüzü insan için hem sürekli bir şeyler öğrendiği, uyguladığı bir tekâmül yeri olmuş hem de ahiret hayatı için ekim yaptığı tarlası hükmünde olmuştur. Öyle ya, insana iki hayat verilmiştir. Biri ilk durak ve ancak çalıştığımızın karşılığını alabileceğimiz3 geçici dünya hayatı, diğeri ise ektiklerimizi biçeceğimiz, aciz yanlarımızdan arınacağımız ebedî hayat olan ahiret hayatıdır.
İbrahim (as) daha çocuk yaşta Rabbini ararken aklı ile düşünmüş sırasıyla yıldızları, ayı ve güneşi incelemiş, en sonunda En’am Suresi 76. Ayetten öğrendiğimiz gibi “…Ben batıp gidenleri sevmem.” buyurmuştur. Çünkü zevalden kendini kurtaramayan nasıl mabud olsun?
Işığı kendine yetmeyen nasıl yollarımızı aydınlatsın? İşte insan fena ve fâniliğe karşı bekâ ve bâkiliği arar ve ister.
Dünya hayatı bir anlıktır. Lezzetini alırsın ancak o sona erecek ve yok olacaktır. Onuncu Söz’de ne veciz ifade etmiş Üstad “Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celb et… Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zevâl ve teb’îd ile tazib etme.”4
Peki Bâkî olandan nasıl beka istenir? Onun emirlerine uyup yasaklarından sakındığımızda, rızasını kazanmak için çabaladığımızda, mallarımızdan sıyrılıp zekât ve sadaka denizinde özgürleştiğimizde, nefsimizi eğitip sesini kıstığımızda bunu talep etmiş oluruz aslında.
Puantiyeli, kurdeleli, süslü püslü bir dünyada, gerçeklikten çok karış uzakta var olmaya çalışan, evrene kıyasla ufacık kalan canlılarız, insanız. Doğuyor, büyüyor ve öğreniyoruz. Öğrendikçe artıyoruz. Üflesen yıkılacak birden yok olacak nesnelerle değil, ahlâk ve edeple süslediğimiz karakterimizle var oluyoruz. Kaybolacak nesnelerin değil, bâkî kalacak kıymetli ruhların artması çabası var içimizde. Dışımızda olan bitene inat içimizde bambaşka bir iklim yaşıyoruz. Topraktan yaratılmış bedenlerimizde yeşeriyor bu duygular. Gerçek lezzeti arıyoruz. Ne demiş şair:
“Bir ömür daha lazım vefatımızdan sonra,
Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanarak geçirdik.”5
Kalıcı olanı bu dünyada aramak yerine, bu dünyayı esas ve kalıcı âlem için bir araç olarak kullanalım. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi: “Her şey helâk olup gidicidir, Ona bakan yüzü müstesnâ.”6 İman, ibadet, fazilet ve hakka hizmet gibi vazifeler ancak ahirette ebedî saadeti bize kazandırabilir. Allahu a’lem.
İnsan bilir, bedeni gibi bu dünyanın da sonu gelecektir. Ama ruhu her şeyden önce de sonra da var olan Allah’ın dilemesiyle bâkîleşecektir. O zaman sırtını Kadir-i Mutlak’ına dayar ve der:
Ya Bâkî Entel Bâkî.7
(Genç Yorum, Eylül 2023 sayısından kısaltılarak alınmıştır.)
Dipnotlar:
1) Buharî, Tevhîd, 22.
2) Hadislerle İslam, Cilt 1, s. 341.
3) Necm Suresi, 39.
4) Sorularla Risale, Sözler, Onuncu Söz
5) Şirazlı Sadi
6) Kasas Suresi, 88.
7) Ey Bâkî olan Allah, bâkî ancak Sensin! (Risale-i Nur Külliyatı, Lem’alar, Üçüncü Lem’a.)