"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dinî cemaatlerimiz; azınlıkları taklit etmemeliydiler...

Şükrü BULUT
24 Ocak 2020, Cuma
İnşallah kardeşlerimiz, başlığımızı yanlış anlamazlar.

Her çetrefilli ve problemli meselede yolumuzun “Kemalizm’in mutlak istibdadına” çıkacağından kimsenin şüphesi olmasın. Dinî Cemaatlerimizin çıkmazlarını ve meselelerini tahlil ederken de, karşımıza Kemalizm çıkıyor. Yeni Meclis-i Mebusan’ın Kemalizm’ce kapatılmasından sonra, yani Ankara’daki Millet Meclisi’nin dağıtılarak tayin suretiyle ikinci meclisin teşkilinden itibaren dine, hürriyetlere ve temel haklara yapılan saldırılar ve getirilen kısıtlamalar, bin seneden beri İslâm vatanı olan Anadolu’yu fevkalâde sarsacaktı. Hülâgu’nun Harran’da, Basra, Musul ve Bağdat’ta yaptığı mezalimi arattırmayan bu dönemde Müslümanların maruz kaldıkları mağduriyetleri nazarda tutmadığımız takdirde, Türkiye Müslüman Dinî Cemaatleri’ndeki değişimi, gelişimi ve meselelerini halletmede başvurdukları usûllerin mahiyetini anlayamayız. Arşiv ve tarihî belgelerini, alfabe değişikliğini bahane ederek Bulgarlara hurda fiyatıyla satacak kadar şiddetlenmiş bir din düşmanlığını, insanlık bir başka coğrafyada yaşamış mıydı acaba?

Komünizmin bir Osmanlı versiyonu olan Kemalizm’in husûmeti Anadolu’da yalnızca İslâm’a değildi, bütün dinlereydi. Fakat Batı, Lozan ile Türkiye azınlıklarının temel hak ve hürriyetlerini, emvallerini ve sosyal müesseselerini koruma altına almıştı. Bu ayrıcalığı gören Müslümanlar da, elbette “azınlıklara” özeneceklerdi. Müslümanların cenazeleri imamsızlıktan kokuşurken, Heybeliada Ruhban Okulu, Ortodokslara din adamı yetiştiriyordu. Buna Mardin, Antakya, İzmir ve diğer şehirlerdeki azınlıkları da ilâve edebiliriz. Müslümanların Lozan’ın bu aralığından istifade edeceklerini düşünen Kemalistler, 12 Mart Muhtırasıyla birlikte kılıçlarını hem Heybeli’ye ve hem de Demokratların açtıkları imam hatiplere birlikte indireceklerdi. Tıpkı Bolşeviklerin yaptıkları gibi… Sonra, dehşetli ve derin nifaklarla inşa edilmiş 12 Eylül ile “dindar Özal” vitrine yerleştirilerek tam kırk sene devam edecek tahribat, istibdat ve dejenerasyonların (sefahatle ifsadın) düğmesine basacaklardı. Dinî cemaatlerimizin kendilerini en çok sigaya çekmeleri gereken bu dönemdeki rüşvetler üzerinde durmayacağım. Korku ve rüşvetle bu dönemde meydana getirilmiş dehşetli tahribatlara sebep olan cinayetlerin failleri ve dosyaları, zaten Mahkeme-i Kübra’ya aktarıldılar. Bu mezalim dolu tarihi karıştırmanın günümüzün tesanüdüne zarar vermesi muhtemel olduğundan, o kapağı açmayı uygun bulmuyoruz.

Azınlıklara mı özenmek, yoksa demokrasiyi öğrenip benimsemek daha kolay geliyordu, bize… Bu hususta Said Nursî’den başka hiç kimsenin ne bir fikri ve ne de düşüncesi vardı. Gel gör ki, serapa Kur’ân tefsiri olan kitapları yasaklanıyor ve okuyanları hapishanelere, mahkemelere taşınıyorlardı. Türk aydınları, bir çok korkudan dolayı ne Bediüzzaman’ı ve ne de Risale-i Nurlar’ı ağızlarına alamıyorlardı. Demokrasi yolunu kapatmakla kalmıyorlardı, Kemalistler… Siyasal İslâm’ı finanse ederek bu yolu Müslümanlara “haram!...” olarak propaganda ediyorlardı. İhtilâl ile birlikte Özal’a verilmiş özel çeklerde isimleri yazılı olan dinî cemaatlere deklare edilmiş ”sosyal müesseseler” açma müsaadesinin arkasında, hangi entrika ve oyunların inşa edildiğini de bu kırk sene zarfında yaşamış olduk. Anadolu Müslümanlığı’nın demokrasiden habersiz olması veya kendisine yanlış tanıtılmasıyla birlikte temsilcileri olan cemaatler, mevcut şartlar içinde çıkış yolu arıyorlardı. Müslüman gençliği yetiştirecek okulları, yine onların rahatlıkla istifade edecekleri hastahane ve külliyeleri açmaya yönelmişlerdi, Özal ile birlikte. Sanki Türkiye ve Anadolu, bin seneden beri Müslüman değilmiş, evlerimizin bahçelerine varıncaya kadar yükselen Kur’ân hatlı mezar taşları dedelerimize ait değilmiş, binlerce camiyi ve tarihî eserleri onlar yapmamışlar gibi, “azınlıkların yolu ile dine hizmeti“ bir çıkış veya bir necat olarak telâkki etmişlerdi. Yol da doğru değildi, usûl de… Hele telâkki baştan sona yanlıştı. 12 Eylül cinayetini işleyenler, nutuklarına Malazgirt’ten başlayıp Çanakkale’de sonlandırırlarken, hiçbir dinî cemaat temsilcisi; ellerimizi-ayaklarımızı dinsizlik adına bağlayan kanunları ve bilhassa Anayasamızı zehirleyen meşhur maddelerini o vazifelilere sormadılar. Zira hem onlardan ilgi-alâka görüyorlardı, hem de onlar, cemaatlerin hizmetlerine maddî katkılarda bulunuyorlardı. Ne anayasayı ve ne de sair yasaları konuşmaya fırsat vermemiş de olabilirlerdi.

İslâmiyet’in “din ve ahlâk” olarak yaşanmadığı coğrafyalarda Müslümanlar azınlıktır. Söz konusu coğrafyaları az-çok hepimiz biliyoruz. Buralarda “sosyal müesseseler” kurabilirler, Müslümanlar. Nitekim; başta Amerika, İngiltere, Avustralya ve AB ülkeleri olmak üzere bir çok devlette Müslümanların açtıkları özel okullar mevcut. Fakat; İslâmiyet’in “hayatta kabul gördüğü, bin seneden beri kökleriyle toprağına işlediği ve kültür olarak benimsendiği Müslüman” devletlerde, İslâmiyet adına özel okul açmayı kimseye anlatamazsınız. Halkları Müslüman ve tarihi İslâmiyet ile yoğrulmuş coğrafyaların derdi hürriyet ve demokrasi iken; dinî cemaatlerimiz maalesef bir asırdan fazladır, düşmanlarımızın desiselerine kanarak demokrasiden uzakça yaşayıp hem kendi başlarına ve hem de ümmetin başına bir çok felâketin gelmesine yol açtılar. Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Sünnet’ ten derlediği “hak, hürriyet ve demokrasi arama“ üslûbunu ya göremediler veya ilgisiz kaldılar.

Evet, Türkiye’de İslâmiyet hakim dindir. Müslümanlar da “demokratik olarak” hakim unsurlardır. Cehaletimizden olacak ki, ecdadımızdan bize miras kalan haklarımızı ve değerlerimizi doğru yoldan istemeyi bilemiyoruz. Türkiye demokrasisinin önemli bir önderi Bediüzzaman’ın hayatı ve eserleriyle ortaya getirdiği model ve usûlü dinî cemaatlerimiz öğrenmek ve uygulamak durumundadırlar. Modern milletlerle aynı pakt ve birliklere bu Kur‘ânî metotlarla gittiğimiz takdirde kabul göreceğimizi, bu vesile ile bir daha hatırlatmış olalım.

Okunma Sayısı: 1993
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Said

    27.1.2020 09:14:01

    Fevkalade kuşatıcı ve doyurucu bilgilerle konuyu enfes bir surette izah etmişsiniz.. Kaleminize bereket!

  • Recep Tuna

    26.1.2020 17:07:04

    Selam ve hürmetlerimi arz ederim

  • Ali

    26.1.2020 02:44:25

    "İslamiyetin'din ve ahlak'olarak yaşanmadığı coğrafyalarda Müslümanlar azınlıktır." Makalede muhterem yazarın konunun ana fikrini satır aralarında böyle ifade etmiş olabileceğini öngörmek mübalağa olmaz diye düşünüyorum.Bu tahlilden yola çıkarak İslamiyetin vazgeçilmez umdelerinin başında gelen Hürriyyet ve Demokrasi kavramlarını toplum olarak hâlâ niye hakkıyla kavrayamadığımız ve yaşayamadığımız gerçeginin cevabını da dolaylı olarak bulmuş oluyoruz. Makalenin başlığındaki "Dini Cemaatların azınlıkları taklit etme" keyfiyeti de esasen böyle bir zaruretten kaynaklanmış gibi görünüyor.

  • Resul

    24.1.2020 19:45:46

    Dini cemaatlerimiz islamın özü olan hürriyeti öne alırlarsa, bütün okul ve hastahaneler emrinde olurlar. Yeter ki memleket evladına hizmet etsinler, siyasetsizce.

  • İhsan

    24.1.2020 12:09:58

    Cemaatlerin zihni yapılarında değişiklik gerekiyor. Demokrasi, hürriyet, bağımsızlık ve istiklaliyet gibi mefhumlardan uzak; tarifini yapamadıkları bir devlet yapılanması içinde hizmeti düşünüyorlar. Devletçiliği, teşkilatçılığı ve külliyelerle hizmeti düşünen cemaatleri iktidarlar, canı istedikleri zaman paralel devlet olarak ilan edebilirler. Veya gayrımeşru yollarla onlarla irtibata geçip, onları oyuna getirirler. Nitekim Ticaniler, bir kısım Nakşiler ve daha ismini hatırlayamadığım onlarca dini cemaati Kemalistler çerez gibi yediler. İlginç olan yönü ise, bütün bu dini yapılar Kemalistlerce günümüze dek demokrasiye karşı kullanıldılar. Mesele bir okul, bir hastane,bir kurankursu veya yurttan ibaret değil. Ve bu gibi yazılar yalnızca fetullah güleni ilgilendirmiyor.Günümüzdeki yapı ve çalışma alanı ile, devlet istediği cemaati meydana çeker kurban olarak kemalizme sunabilir. Bizden hatırlatması..

  • Selim

    24.1.2020 10:30:38

    Özel okullar üzerinden kemalizmin hakk ve hürriyetlerimize verdiği zararı kabul etmeyen dini cemaatlete lozanı anlatmak kolay mı? Tam yedi sene akp iktidarında bazı dini cemaatler başörtüsü rantıyla geçindiler.

  • Ahmet Danışmaz

    24.1.2020 02:45:48

    Sevgili hocam buna bir de cemaatlerin belirli site, bölge ve mahallerde toplanmasını da eklemeliyiz. Adeta toplumdan kendilerini sıyırdılar. İslam devleti içinde paralel toplum kurdular. Bu çok yanlış oldu. Selamlar

  • Rahime

    24.1.2020 02:34:40

    Ey Türkler ve Kürdler, acaba şimdi bir miting yapsam; sizin bin sene evvelki ecdadınızı ve iki asır sonraki evlâdlarınızı şu gürültühane olan asr-ı hazır meclisine davet etsem... Acaba sağ tarafta saf tutan eski ecdadınız demiyecekler mi: "Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! Netice-i hayatımız siz misiniz? Heyhat! Bizi akîm bir kıyas ettiniz, bizi kısır bıraktınız!" Hem de sol tarafında duran ve şehristan-ı istikbalden gelen evlâdlarınız, sağdaki ecdadlarınızı tasdik ederek demiyecekler mi ki: "Ey tenbel pederler! Siz misiniz hayatımızın suğra ve kübrası? Siz misiniz şu şanlı ecdadımızla bizi rabteden rabıtamızın hadd-i evsatı? Heyhat!.. Ne kadar hakikatsız ve karıştırıcı ve müşagabeli bir kıyas oldunuz!" Münâzarât

  • Rahime

    24.1.2020 02:34:09

    Şimdiki şeyhlerden ne istersin? C- Daima onların demdemelerinin mevzuu olan ihlası; hem de tekke denilen manevîleşmiş kışlalarda, tarîkat denilen ruhanîleşmiş askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i iltizam-ı nefsi; hem de onların şiarı olan, zühdün manası olan terk-i menafi'-i şahsiyeyi; hem de daima iddiasında bulundukları ve mizac-ı İslâmiyetin mayesi olan muhabbeti isterim. Zira onlar, bizi istihdam ederek ücretlerini almışlar. Şimdi bize hizmet etmek borçlarıdır. S- Nasıl olsunlar? C- Ya başlarımızdan kalksınlar yahut inad, gıybet ve tarafdarlığı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira bir kısım dalalet ve bid'at fırkalarının teşekkülüne, bazı bid'atkâr müteşeyyihler sebebiyet vermiştir. S- Nasıl birbiriyle ittihad ve ittifak edecekler? Halbuki bazıları bazılarını münkirdir. Onların düsturlarındandır ki; münkir ile muhabbet, belki ünsiyet dahi haramdır. İnkâr mes'elesi mühimdir?

  • Hayati

    24.1.2020 01:07:39

    Bu konuyu bu güne kadar hiç kimse işlemedi. Sizi tebrik ediyorum.

  • Hüseyin isveç

    24.1.2020 01:01:31

    Hakikaten muhterem yazarımızın da ifade ettiği gibi, kemalizmin o dehşetengiz ceberrut tatbikatına karşı tek başına kahramanane mukavemet eden üstadımızdır. Bütün hayatını iman ve Kur'an hakikatlarının inkişafı için pervasızca cesurane mücadele etmiştir. "zındık komitesi" ismiyle bunları teşhir ve teşhis etmiştir. Allah ondan ve sizlerden ebeden razı olsun...

  • Sultan selim

    24.1.2020 00:16:35

    Güzel, hem de çok güzel olmuş bu sefer. Altına imza atılıp sonuna kadar bayrak yapılarak yükseklerde tutulacak bir yazı. Tebrikler. Selam ve dualarla

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı