İyi niyetimizle, mantık kurallarına uyarak sorduğumuz bu soruyu hiç kimse “hakaret” olarak telâkki etmemeli.
Millet yolunda demokrasi için ittifak etmişlere bu soru da sorulur mu da demezsiniz, inşaallah. Zira niyet ve gayretin yeterli olmadığını yirmi seneye yakındır, yaşıyoruz. Global 11 Eylül ihtilâlinin Türkiye’ye reva gördüğü şu iktidarı demokratik kabul etmeyenlerin, herkesten ziyade demokrasiyi hazmetmeleri, yaşamaları ve stratejilerini buna göre plânlamaları gerekir, kanaatindeyiz. Millet ittifakı etrafında toplanmış muhalefetin hangi söz ve davranışlarının antidemokratik olduğunu burada sayacak değiliz. Fakat iktidarı hem yapısal, hem fikrî ve hem de desteklenen dış konjuksiyon itibariyle demokrasiden haklı olarak çok uzakta gören muhalefetin “Türkiye Demokrasisine“ katkılarını ister istemez millet sorgulayacaktır.
Her şeyden önce millete demokrasiyi getirmek için yola çıkanların “ortak paydası“ elbette demokrasi olacaktır. Fakat bu ittifakın demokrasi meselesinde sesleri öyle cılız çıkıyor ki, çoğu kez ne taşradan ve ne de metropollerden hiç duyulmuyor. Milletin ihtiyacını organizeli bir şekilde yakından takip edenlerin, zamanla milletin sesleri haline geldikleri bir hakikattir.
Millet ittifakına mensup siyasî partilerin demokrasi meselesindeki cılız seslerinin iki sebebi olabilir, diye düşünüyoruz. Daha önce de muhalefet ile alâkalı yazımızda belirttiğimiz üzere; siyasete talip bu kadroların “demokrasiyi“ yeterlice bilmemeleri burada önemli bir rol oynayabiliyor. Veya bu kadrolara “demokrasinin” muhabbet ve sevgisini ateşleyecek temel esaslarda bir noksanlık olmalı. Türk bayrağıyla demokrasi bayraklarını “ortak payda yapıp” olanca avazlarıyla milletin meselesini her mahfilde haykırabilselerdi, iktidarın şu antidemokratik yapısıyla devam etmesi hiç mümkün olamazdı.
Demokrasi ve siyaseti hırpalanmış bir Türkiye’nin çocuklarının buradaki yetersizliklerini anlayışla kabul ederiz. Fakat Türkiye Demokrasisinin 1950’lilerin başından itibaren kendisine ölçü ve örnek aldığı Avrupa Birliği sürecine “millet ittifakına” dâhil olan siyasî yapıların sahip çıkmamaları, yukardaki masum bahanelerine gölge düşürüyor. Dünya demokrasileri içinde ölçü alınabilinecek ”Avrupa Birliği” kriterlerini aktüel mahfillere, meydanlara, milletin gündemine ve kamuoyuna indiremeyen bu ittifakın, sanki demokrasi telâkkilerinde ciddî tıkanıklıkları var, havası veriyor çevresine… Her siyasî partinin kendisine göre sevdiği bir geçmişi olacaktır. Tarih içinde öncelikleri de olabilir. Kimisi kimliğini halkçı, kimisi milliyetçi veya hürriyetçi de ibraz edebilir. Fakat milletin bu ittifak mensuplarından öncelikle istediklerinin demokrasi, adalet, refah ve millî değerlerimiz olduğunu, bizden başkaları da onlarca kez tekrarlamışlardır. Yani Avrupa ve Amerika’daki demokratik yapılara “demokrasideki samimiyet ve salâhiyetini” isbat edemeyen bir muhalefet, kesinlikle yardım göremez. Hatta çoğu kez; iktidarın ters vuruşlarının mahiyetini bilemeden Avrupa ve Amerika’daki neoliberal-neocon’lardan yardım dileyen bir pozisyonun muhalefetimiz için yüz karası olacağını da şimdiden söyleyelim. Bu gün için Türkiye muhalefetini temsil eden “Millet İttifakı”, Avrupa ve Amerika’daki doğru muhataplarını bilimsel olarak bulmalı ve çok sağlam bir biçimde diyaloglara başlamalıdır.
Dünyanın giderek büyük paktlara ve taraflara bölündüğü bir zamanda, İktidarın “dış politikadaki“ büyük yanlışlarından yeterince istifade edemeyen “millet ittifakı” İslâm ülkelerini de bir türlü arkasına alamıyor. Irak, Suriye, Mısır, Sudan, Körfez Ülkeleri ve Fas gibi İktidar ile araları iyi olmayan İslâm ülkelerine heyetler göndererek Türkiye siyasetine hem yardımcı ve hem de “belirleyici görevler” üstlenme imkânına sahip muhalefetimizin buradaki iştahsızlığı da, dikkatimizi çok çekiyor. “Millet İttifakına” dâhil siyasî partilerin geçmişlerindeki yanlış ideolojik saplantılara girmeyecekleri kanaatindeyiz. Millî çıkarlar, ekonomik çıkarlar veya devletlerin politik bağımsızlıkları uğruna her gün dost-düşman değiştiren dünyamızın meşhur ülkeleri yanında, artık muhalefetimizin de global dünya siyasetini ona göre dizayn etmesi gerekiyor. Demokrasiyi “sermayeleri için en büyük tehlike” kabul eden bir kısım güç merkezlerinin tuzaklarından uzakça siyaset yapmanın zorluğunu herkes biliyor.
Türkiye’yi büyük bir devlet telâkki eden muhalefetimizin, bütün İslâm halklarıyla irtibat içinde bulunması lâzım. Hatta bu istikamette çalışan parti birimlerin ortak girişim ve birikimleriyle ortak projeler hazırlana bilinir ve enstitüler aracılığıyla çalışmalar realize edilebilinirdi. Türkiye’mizin bütün zamanlarından daha şiddetli bir şekilde, millî menfaatleri esas alan ve itibarsızlaştırılmış siyasetin kirlerinden azade bir “millî muhalefete” ihtiyacı olduğunu, hem Avrupa ve hem de Amerika’daki dostlarımız söylüyor. Demokrasiyi, iktidarın hataları değil, muhalefetin akıllı politikaları ülkeye getirecektir.