Işıkkent’ten Özcan Bey: “Diyorlar ki, Allah bize sordu mu ki, bizi imtihana tabi tuttu?”
HAVADA SORULAR
Son günlerde deizm ağzından soru sorma modası çıktı. Sorular bitmiyor: Allah bize sordu mu ki bizi yarattı, bizi insan kıldı, bizi imtihana tabi tuttu, bize ibadeti emretti?
Hatta Allah bize sordu mu ki, bizi envai çeşit lezzetlerle çıldırttı vs. vs.
Şimdi de biz soralım. Cevap verebileceklerse buyursunlar, cevap bekliyoruz:
Biz yaratılmadan önce neredeydik ki, Allah bize sormuş olsun? Yaratılmadan önce biz yok değil miydik? Yok’a soru sorulur ve cevap alınır mı? Biz yokken, aklımız da yokken, irademiz de yokken, tercih gücümüz de yokken böyle bir soruyla muhatap olsak nasıl cevap verecektik? Var olmayı, insan olarak yaratılmayı, bunca nimetlerle ihya olunmayı tercih edeceğiz diyelim; nasıl tercih edecektik? İnsan olmanın ne demek olduğunu, nimetlerin ne olduğunu, lezzetlerle ihya olunmanın ne manaya geldiğini, imtihan olunmanın nasıl bir şey olduğunu, imtihan neticesinde ulaştığımız zirve yüksekliğin ne olduğunu bilme imkânımız var mıydı?
Hayır, yoktu!
Peki, nasıl oluyor da, yokken cevap verme gücümüz varmış gibi düşüncesizce sorular sorabiliyoruz?
Bunlar havada sorulardır.
VARSAYALIM Kİ ALLAH BİZE SORDU...
Peki, o zaman, varsayalım ki Allah bizi yaratmadan evvel, biz yok iken bize idrak verdi, bize bilinç verdi. Ve bize sordu.
Acaba ne cevap verecektik? Gelin, hayalî olarak takip edelim:
Biz yokken Cenâb-ı Hak bize soruyor:
“- Kulum! Var olmak ister misin?”
Bir an yoklukta kavrulduğunu fark ediyorsun. Sen yokken varlığı hissedemezsin ya… Sen yoksun, insanlar yok, kâinat yok… Hiçbir şey yok!
Tek, cevap verme gücün var. Ve canhıraşane cevap veriyorsun:
- “Elbette, Rabbim! Ben var olmak isterim. Lütfen, yalvarırım; beni var kıl!”
- “Peki kulum, taş mı, toprak mı, demir mi olmak istersin? Veya başka bir nesne mi? Ama bunların canı yok, ruhu yok! Bunlar ölü gibidirler. Var olduklarının farkında değiller.”
- “Rabbim canım olsun.”
- “Peki kulum seni ağaçlar gibi canlı yaratayım. Ama acı ve sevinç duymayacaksın. Duyguların olmayacak! Çünkü ağaçların ruhu yok”
- “Rabbim, ruhum olsun! Duygularım olsun. Acı ve sevinç duyayım!”
- “Peki, kulum seni hayvanlar gibi ruhlu yaratayım. Ama aklın olmayacak. Düşünmeyeceksin. Fazla tercih sahibi olmayacaksın. Rızkını yerlerden, çöplerden, atıklardan, otlardan, yapraklardan yaratacağım! Çünkü hayvanların rızıkları böyledir.”
- “Rabbim! Aklım olsun. Düşünme gücüm olsun. Fazla tercih sahibi olayım. Rızkım otlardan, çöplerden olmasın. Hayvanların ve bitkilerin en mugaddi yerlerinden, meyvelerinden olsun!”
Şu tercihlere bakın! Hiç yok birisinin tercihleri bunlar. İnsan hiç yokken var olmak, hem de en ileri basamaktan var olmak istiyor. Buna küstahlık demezler mi?
BENİ İNSAN OLARAK YARAT!
Var sayalım ki Rabbimiz buna küstahlık demiyor ve soruyor:
“- Yani sen insan olmak istiyorsun?”
Sen cevap veriyorsun:
“- İnsanda bu özellikler var mıdır?”
“- Evet, kulum, bu özellikler insandan başka hiçbir yarattığım şeyde yoktur.”
“- Evet Rabbim! Ben insan olmak isterim.”
“- Peki, kulum, o halde bir sorum daha var: İnsan olarak seni yaratırım, seni yaratılmışların en üstünü kılarım. Ama bunun bir bedeli var: Seni imtihana tabi tutarım!”
“- İmtihan mı? Rabbim, imtihan nedir? Onu benim çekmeye gücüm yeter mi?”
“- Yeter! Sadece seni Benim yarattığımı ve hayvanların ve bitkilerin en mugaddi yerlerinden ve meyvelerinden seni Benim beslediğimi bileceksin!”
“- Bu kadarını yaparım Rabbim. Aklım ve düşüncem olacağına göre bu zor olmaz!”
“- Bu pek kolay olmuyor! Aklı ve düşüncesi olan nice insan bu imtihanı kaybediyor! Çünkü dünyada çeldiriciler var. Siz kullarımı çeldiricilerin elinden kurtarmak için Ben peygamber, kitap ve din gönderdim. Aklı ise hür bıraktım! Hür akıl her şeyi sorguluyor. Beni de, yarattıklarımı da sorguluyor. Kulluğunu ise unutuyor. Neticede imtihanı kaybediyor.”
“- Rabbim, yanlış yaptığımda affeder misin?”
“- Elbette. En çok affetmeyi severim. Ama yanlışını itiraf ederek Benim affıma sığınman şartıyla.”
“- Rabbim, imtihan dediğin bu mudur?”
“- Evet!
“- Rabbim ben bu imtihanı geçerim. Beni insan olarak yarat!”
Ve Rabbimiz bu hayalî diyaloğu geçiyor, bizi insan olarak yaratıyor. Sevdiğimizi önümüze, sevmediğimizi ardımıza yığıyor. Biz O’nu tanıyıp şükredeceğimiz yerde, küstahça diyoruz ki: “Bize sordu mu ki bizi böyle yarattı?”
Evet, bu soru insanlık sıfatımıza yakışmıyor.