Nahide Çelikbağ: “Ölümle insanın canımı çıkar, ruhumu?Ruh ve can farklı şeyler mi?İnsan kabre konunca hissedeceği saadeti veya azabı ruhu ile mi yaşayacak, yoksa canı ile mi?”
Ruh Cana Geliyor
Ana rahminde bebeğe ruh verildiğinde “bebek canlandı” deniyor. Peki, ruh verilmeden önce, fetüs halinde bulunan embriyo cansız mıdır? Tabiki canlıdır. Çünkü büyüyor ve gelişiyor. O halde ruh ayrı, can ayrıdır. Ruh, insan canına gelen yüksek enerji kaynağı olsa, can da düşük voltajlı enerji sayılabilir. Bütün hayvanlarda can vardır. Bakteriler de, mikroplar da canlıdırlar, ama ruhsuzdurlar.
Ruh cana geliyor vecanla neredeyse bütünleşiyor. Candan çıktığında, canı da alıp götürüyor. Bu nedenle ruh çıktığında mecazi olarak can çıktı diyoruz. Canı basitçe bir tableti açıp kapama enerjisine benzetirsek, ruhu yüksek bir bilgisayarın zengin donanımıyla ve sayısız programlarıyla beraber yüksek çalışma enerjisine benzetebiliriz. Bilgisayar açıldığında bütün programlar da kullanıma hazır hale geliyor.
Ruhta, Allah’ın isimlerinden beslenen sayısız programlar vardır. Yani Allah’ın isimlerinin birer küçük istasyonu veya sinyali ruhta bulunur. İnsan bu sinyalizasyonu kullanarak iyi insan olur ve ruhu yüksek ahlak kazanır. Böyle insanlara mecazi olarak yüksek ruhlu insan deniyor.
İnsan yaşadıkça kademe kademe ruhtaki bütün programları kullanabilir bir yetkiye sahip oluyor. Bu programları kötüye kullandığında günah, iyiye kullandığında sevap kazanıyor.
Hayat Devam Ediyor
İnsan öldüğünde canı ruhu il beraber çıktığı için, artık bedende can kalmıyor. Beden ölmüş oluyor. Kabirde azabı da,mükafatı da canlı bulunan ruh görüyor. Malum ruh bedenden çıktığında büsbütün çıplak değildir. Manevî bir libası vardır. Bu libası Bediüzzaman hazretleri şöyle tarif ediyor: “Bir derece sabit ve letafetçe ruha münasip bir gılaf-ı latif ve bir beden-i misalî”1
Bu gılaf-ı latif canlıdır ve ruh bu canlı gılaf-ı latif ile bedeni terk eder. Bu gılaf-ı latif ile kabre girer ve kabirde müjde veya azap bu canlı ruhlu gılaf-ı latife, yani beden-i misalîyeuygulanır.
Kabir hayatı âhiret hayatının ilk durağıdır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, dünyadan başlayıp kabre, haşre ve ebede uzanıp giden beşer yolculuğunun ilk istasyonudur.2
Kabir istasyonundan sonra hayat devam ediyor; çünkü ruh bâkîdir. Kabirde insan ceset bakımından ölmüş olsa da, ruhu hayattadır. Yani ruh canlıdır.
Kabir suâli haktır. Kabir azabı haktır. Kabir saadeti haktır. Kabirden sonra ruhun cesetle birlikte yeniden dirilişi, yani canlanması haktır.
İstirahat Et
Hiç şüphesiz asıl cismânî lezzet de, cismânî azap da “ba’sü ba’de’l-mevtten” sonra, yani dirilişi müteâkip kurulacak mîzandan sonra, yani mahşerden sonra hayatın Cennet ve Cehennem şeklinde tecellîsi çerçevesinde görülecektir. Kabir hayatı ise ruhânîdir.
Kabir hayatında sorgu ile ilgili olarak Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Ölen kişi defnedildiği zaman ona siyah ve mavi gözlü iki melek gelir. Bunlardan birine Münker, öbürüne de Nekir denir.
Melekler sorarlar: ‘Bu zât için ne demiştin?’
Adam, ölmeden önce söylediğini aynen söyler: ‘O, Allah’ın kulu ve Resûlüdür. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (asm) O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim.’
Kabri yetmiş metre genişletilir, içi aydınlatılır. Ve O’na: ‘İstirahat et!’ denir.3
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 584., 2- Sözler, s. 27.,
3- Tirmizî, Cenâiz, 70.