Mehmet Nur Yalçınkaya: “Allah’ın kâfire ebedî Cehennem vermeyeceğini, bunun Allah’ın rahmetine uymadığını söyleyenler var. Bu konuyu açıklar mısınız?”
Küfür Kaç Çeşittir?
İnsanı Cehennem’e sokan küfrü ikiye ayırıyoruz: 1-Küfr-ü Meşkuk, 2-Küfr-ü mutlak
Küfr-ü Meşkuk: İnkârında şüpheci olan, inkârı içine sindiremeyen, başka sebeplerle inkârın içinde yer alan, ama imanın da doğru olabileceği konusunda ruhunda tereddütler yaşayan, fakat bu tereddüdünü açığa vurmaktan da çekinen kişiler küfr-ü meşkuk içinde bulunmuş oluyor. Böyle inkârlar da insana neticede necat vermiyor ve insanı Cehennem’e atıyor.
Çünkü makbul bir iman değildir. Ancak muhtemel ki ebedî cehennem de olmaz. Çünkü mutlak bir küfür de yoktur. Takdir Yüce Allah’ındır.
Küfr-ü mutlak ise, imanın hiçbir esasını kayıtsız şartsız biçimde kabul etmemek, Allah’a iman etmeyi reddetmek ve kendince deliller sunarak inkârını savunmak. Kişinin kayıtsız sınırsız biçimde Allah’ın olmadığı inancına sahip olması haline denir.
Bununla beraber, kişinin küfr-ü mutlakta mı, küfr-ü meşkukte mi olduğuna hiç kimse karar veremez. Belki kendisi de karar veremez. Çünkü her ikisi de kâfir gibi amel eder. Ve aslında kâfirdirler. Kalplerinin inanırlık derecesini ise ancak Cenab-ı Allah bilir.
Kâfir-i mutlakın durumu çok fecidir. Akıbeti çok fenadır. Bunlar necat ehli değildirler. Necatlarıyla ilgili uzakta da olsa tek bir umut ışığı yoktur.
Zifiri Karanlıkta Kör Işık
Küfr-ü meşkukte şüpheden kaynaklı bir ümit ışığı beliriyor. “Ya varsa” şüphesi, çok ileri bir zaman diliminde, kişinin bahtına bir talih olarak düşebilir.
Bediüzzaman küfr-ü meşkuke kapılan birini devekuşuna benzetiyor. Devekuşuna “kanatların var, uç!” demişler; devekuşu, “deveyim” demiş. Ona “öyleyse yük götür!” demişler. O zaman kanatlarını açıvermiş ve “ben kuşum!” demiş. Yükün zahmetinden kurtulmuş.
Bediüzzaman, günümüzde bir kâfirin, Kur’ân’ın verdiği semavî ilanlar vesilesiyle, küfr-ü mutlaktan küfr-ü meşkuke indiğini belirtir. Bu bir müjdedir aslında. Çünkü bir kâfirin küfr-ü mutlakta kalmayıp, küfr-ü meşkuke inmesi, “Kur’ân’ın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile, mevt idam değil; ihtimal-i beka var.”1 Demesi, kendisi lehine, çok uzak bir gelecekte de olsa, bir ümit ışığı yakıyor denebilir. Doğrusunu Allah bilir.
Ancak küfr-ü mutlakın zifiri karanlığında bu kör ışık da yoktur. Bize düşen, insanların hiç olmazsa küfr-ü meşkukte oldukları hüsn-ü zannıyla hareket etmektir.
Küfr-i Mutlak Cinayeti
Bir kafir-i mutlak niçin bu derece kayıp içindedir? Küfr-ü mutlak cinayetini açalım. Küfr-ü mutlak sahibi insan, öncelikle Allah’ı inkâr ettiğinden, “Esma-i İlahiyenin hukukuna tecavüz etmiş oluyor.”
Allah’ın bin bir ismi vardır ve hepsi de kâinat üzerinde tecelli sahibidir. Bir Allah’ı inkâr etmekle ve bir Allah’ın bütün isimlerinin varlıklar üzerinde bunca aktif etkisini reddetmekle kişinin düştüğü cehalet girdabının izahı yoktur. Bu girdabı ancak Cehennem ateşi temizler.
Bu ateşin bu kâfir için ebedî olması, inkâr ve tezyif ettiği Allah’ın ve esmasının ebedî oluşu hikmetiyledir. Çünkü inkâr ettiğiniz Allah’ın zatı sonsuzdur. Esması sonsuzdur. Esma’nın tecelli alanı sonsuzdur. Varlıklar üzerindeki hukuku sonsuzdur.
Mutlak inkârı da sonsuz olacaktır.
Dipnot:
1- Lem’alar, s. 163