Rabia Hanım: “Risalelerde geçen, “Bizler ölüme karşı nur-u Kur’ân ile cidaldeyiz” sözünü nasıl anlamalıyız?
Kâinattan Daha Ağır Basar
Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ’da yazdığı bir mektupta 1, gafletin çok olduğu ve dikkatlerin çok dağıldığı bir yaz mevsiminde Nur Talebeleri’ni ikaz ediyor ve bütün dikkatlerini hizmete, Nur’a ve ahirete çekiyor. Aylardan ibadetlerin çok yapıldığı üç aylardır. Yeryüzünde siyasetlerin bir fırtına gibi estiği böyle bir zamanda, çok metin durmazsak ve çok sebat etmezsek Risale-i Nur hizmeti zararına bir atalet, tembellik, gevşeme, fütur ve tevakkuf başlayacağından endişe eden Bediüzzaman, Risale-i Nur şakirtlerinin meşgul oldukları nuranî vazifenin özgül ağırlığına dikkat çekiyor.
Bilindiği gibi özgül ağırlık bir şeyin öz değeridir. Tek başına büyük bir değere sahip olan ve yeryüzünde bulunan bütün muazzam meselelerden daha büyük olan Nur hizmetinin özgül ağırlığı kâinattan daha ağır basar.
Herkesin Bir Aslanı Vardır
“Muazzam meseleler” izafî bir mefhumdur. Her kişinin muazzam meselesi kendine göre değişiklik gösterebilir. Ama herkesin, ilgisini ve dikkatini çeken, dünyasını, aşkını, hırsını, azmini verdiği; hayatını, gençliğini, ruhunu feda ettiği bir muazzam meselesi vardır. Başkasına göre değersiz olsa da, o kişiye göre bu muazzam meseledir.
Her yiğidin gönlünde bir aslan, yani bir muazzam mesele yatıyor. Ve öyle ki, bu aslan o yiğidi alıp götürecek, o yiğidi feda edecek bir cesamete de ulaşabiliyor.
Meselâ haz olsun aslanınız! Helâl dairede olmayan, şükürsüz bir hazza gençliğinizi feda ettiniz. Gençlik gitti; haram sevmekten geri kalan sıkıntılar, mukabele görmeme elemi, sefahetin verdiği ağır kırıklar hayatınızın geri kalanını perişan etti. O bakî hayata da, bu şiddetli hazdan bir şey kalmadı! Düşünün şimdi: Bir gençlik vermeye değdi mi? Misaller arttırılabilir. Ama herkesin hayatını adadığı bir aslanı vardır!
Ölüm Gelip Ne Yapsın?
Peki, bir Nur Talebesi neyin yiğididir? Hayatını neye feda eder? Gönlünde yatan aslan nedir? Gençliğini neye adamıştır? Ömrünü hangi sevda alıp götürmüştür? Kalbini ne doldurmuştur? Ruhunu işba eden nedir? Nefsini susturan nedir?
Bu soruların cevabını birlikte arayalım: Bir Nur Talebesi gözünü ebedî âlemlere dikmiştir… Her ne yapsa, her ne yaşasa, ebedî âlem hesabına yapar ve yaşar. Sevinci, ahiret hesabına şükre çevirir. Acıyı ahiret hesabına sabra çevirir. İyi günü de, kötü günü de birer ahiret akçesi yapar. Her zemini, hizmet için en elverişli zemin sayar. Mikâil gelse gülmeye, Cebrail gelse bilmeye, Azrail gelse ölmeye, İsrafil sur üflese mahşere koşup gitmeye hazır bir zeminde yaşar, Kur’ân’a hizmet eder.
Böyle bir talebeye ölüm gelip ne yapsın? Acı gelip neyini bozsun? Sevinç onu şımartır mı? Dünya malı onu boğar mı? Makam onu savurur mu?
Ancak şeytan her zaman soldan gelmez ya… Hizmet adesesiyle sağdan gelir de batıla sürüklemeye kalkarsa, o başka…
Nurcu onu da ihlâsıyla aşar inşallah. Yahut sınavı orada başlar.
İşte Bediüzzaman bu noktada uyarıyor: “Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücadele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nur-u Kur’ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük mes’elesi -muvakkat olduğu için-, bizim mes’elemizin en küçüğüne -bekaya baktığı için- mukabil gelmiyor. Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam mes’elelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kutsî vazifemizin zararına onların küçük mes’elelerini merakla takip ediyoruz?” 2
Bir nefes bile ehl-i dalâletin işine merakla bakmamak ve hizmetimize devam etmek ahtımız olsun!
DUÂ
Rabbim! Nur’una istihdam eyle! Feyzine istihdam eyle! Aşkına istihdam eyle! Hizmetine müştak eyle! Dünyanın hiçbir büyük meselesini, bu muazzam meselenin önüne koydurma! Ölüme karşı nur-u Kur’ân’la cidalde olan kardeşlerimi muzaffer eyle! Âmin.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 731; Emirdağ Lâhikası, s. 90.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 731; Emirdağ Lâhikası, s. 72.