Ahmet Yıldırım: “Sikke-i Tevhid, Hatim-i Vahdet, Mühr-ü Ehadiyet, Turra-i Samediyet bu kelimelerin hepsi sözlükte Cenab-ı Hakkın mühürleri olarak geçer. Ama buradaki ifadede daha fazlası gibi anlıyorum. Bu cümleleri açar mısınız?”
Sikke, Hatem, Mühür, Turra
Sikke, Arapça’da madenî paradır. Altın gümüş, bakır, bronz, alüminyum vb gibi madenlerin alaşımından yapılan para üzerine vurulan soğuk kabartmalı damgaya denir.
Arapça’da hatem mühür demektir. Turra ise padişahın özel mührüdür. Kelimeler arasında nüans olmakla beraber hepsinde güçlü bir bağ, kuvvetli aidiyet kimliği ve kuvvetli temsil gücü vardır.
Sikke de, hatem de, mühür de, turra da birer adettir, örneği yoktur, herkeste bulunmaz. Taklidi yapılmaz. Bulunduğu kişide yüksel yetki ister. Aidiyet damgası olmayan belge önemli olmaktan çıkar, sıradan bir kâğıt haline gelir. Aidiyet damgası olan belge ise, artık başka kimse tarafından sahiplenilmez. Onun sahibi mühürle tescillenmiştir.
Sikke-i Tevhid
Allah’ın kâinat üstündeki hakimiyeti kürelerden zerrelere kadar her nesne, her madde, her zerre üzerinde tescillidir. Bu özel tescil işaretleri Risale-i Nur’da bazen sikke, bazen hatem, bazen mühür, bazen imza, bazen de sikke kavramlarıyla ifade edilir.
Tevhid Allah’ın birliğidir. Allah birlik sikkesini yarattığı her zerrenin, her maddenin, her nesnenin üzerine, cephesine, künhüne vurmuştur. Bu sikke taklit edilmez ve sadece Yaratıcı’ya mahsus olarak kalır.
Mesela suyu kimyacılar H2O olarak bilirler. Doğrudur. Su iki hidrojen bir oksijen elementi bir araya getirilerek yaratılmıştır. Suyun molekül yapısını laboratuvarda inceleme imkânımız olsa bile bir damla su yapma imkânına sahip değiliz. Suyu iki elementli bir molekül olarak yaratan Yüce Yaratıcı ona öyle bir çip koymuştur ki, bu çipin sırrını keşfetmemizi bile engellemiştir. Bu çipe sikke diyoruz. Tevhid sikkesidir bu! Bu çipi deneylerle kırmaya, elde etmeye, keşfetmeye ne bilgimiz, ne gücümüz, ne imkânımız yeterli değildir!
Dünyada su yaratıldığı günden beri, su aynı sudur; ne artar, ne azalır, ne yok olur! Yerden bulutlara, bulutlardan yerin altına ve üstüne muhteşem bir su döngüsü devam eder. Herkesi sular, ama hiç bitmez!
Suyun tek bu özelliği bile, bize suyun çok özel bir sikke ve turra ile şifrelendiğini gösterir. İşte Üstad hazretleri bu şifreye sikke-i Tevhid diyor.
Aidiyet Damgası
Kâinat çapında her ne varsa, yüzünde ve simasında aidiyet damgası vurulmuştur. Simasındaki damga ile o şey, kendisini sadece Allah’ın yarattığını âleme ilan eder.
Mesela azot, karbon, oksijen ve hidrojenden ibaret olan her bir çekirdek, her bir tohum, her bir nüve, kendi ağacının veya bitkisinin hayat programını öyle yüklenmiştir ki, onu hiçbir optik cihazla okuyamazsınız. Ama onu toprak okur! Çekirdeğin kabuğunu çıtlatır, içini açar, onu güzel bir filizle hayatlandırır ve büyütür.
Bediüzzaman bu mu’cizeyi şöyle ifade ediyor: “Hayat-ı nebâtın en birinci derecesi olan çekirdekteki ukde-i hayatiyenin tenebbühü, yani uyanıp açılarak neşv ü nemâ bulması, o derece zâhir ve kesrette ve mebzûliyette, ülfet içinde, zaman-ı Âdem’den beri hikmet-i beşeriyenin nazarında gizli kalmıştır; hakikati, hakiki olarak beşerin aklı ile keşfedilmemiş.”1
Çekirdeğe öyle bir Tevhid mührü vurulmuştur ki onu ne biyoloji, ne ekoloji, ne kimya, ne başka hiç bir bilim dalı çözememiştir.
Her zerre, her nesne, her madde en az bir çekirdek kadar şifreli ve mühürlüdür.
Dipnot:
1- Sözler, s. 573