Necati Avcı: “Divan-ı Harb-i Örfide 11. Cinayette geçen, “Aklımı feda ettim, hürriyetimi terk etmedim.” 1 Ne demektir? Açıklar mısınız?”
Hürriyetin Allah’ın Hediyesidir
Hürriyet varsa akıl çok işe yarar. Hürriyet yoksa akıl ne işe yarar? Adam sana söz hakkı vermez. Ne kendi hukukunu, ne mazlumun hukukunu savunamazsın. Çünkü hürriyetin yok! Hürriyet yoksa ekmek de bir işe yaramaz. Bediüzzaman bu hakikati, “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam!” sözüyle ifade etmiştir.
Kur’ân iman hususunda da insanın hürriyetini eline verir: “De ki: Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin!” 2
Hürriyetin Rahman’ın bir hediyesi olduğunu ve imanın da bir gereği olduğunu söyleyen Bediüzzaman, iman ne derece mükemmel olursa hürriyetin o derece parladığını ifade ediyor. Bunu şöyle açıklıyor: “Rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinat’a hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, şefkat-ı imaniyesi bırakmaz.” 3
İstanbul Âfâkında Rüyet Edilen Âlim
Karşımızda, 1907 yılında, 29 yaşında Van’dan İstanbul’a gelen ve ilmiyle, şecaatiyle, vatanperverliğiyle, hürriyetperverliğiyle, kabına sığmayan heyecanıyla İstanbul’u sallayan bir âlim vardır: Bediüzzaman Said Nursî.
Hiç mübalâğa etmiyorum. Eksiği var, fazlası yok! O zamanın İstanbul gazetelerine bakılabilir.
Gazeteci Ahmed Ramiz onu aynen şöyle resmetmiş: “1323 senesi zarfında idi ki, şarkın yalçın, sarp, âhenîn mâverâ-i şevâhik-i cibalinde tulû etmiş Said Nursî isminde nevâdir-i hilkatten mâdud bir ateşpâre-i zekânın İstanbul âfâkında rüyet edildiği haberi etrafa aksetmiş ve fıtraten mütecessis olan bazı kimseler o harika-i fıtratı peyapey gördükçe, mâder-i hilkatin hazâin-i lâ-tefnâsındaki sehaveti bir türlü hazmedemeyenler, Şarkî Anadolu kıyafetinde, o şal ve şalvar altında öyle bir kanun-u dehânın ihtifa edebileceğini bir türlü anlayamayarak, bir kısım adamlar ona, “mecnun” demişlerdi.” 4
Bediüzzaman’ın Abdülhamid’den bir tek isteği vardı: Doğuya bir üniversite kurdurmak. Abdülhamid’e bir dilekçe sundu. Fakat bu konuda bir girişim görmedi. Hatta Şekercihan’daki odasında, kapısına “Burada her suale cevap verilir. Her müşkül hallolunur. Fakat sual sorulmaz.” levhasını asarak ilim çevreleri ile görüşmelere başlaması İstanbul’da yankı bulunca, hükümet evhamlandı ve Bediüzzaman’ı susturmak istedi. Bediüzzaman’ı tutukladı, hapishaneye koydu.
Fakat kendisine suç isnat edilemeyince, deliliğine hükmedildi. Toptaşı Tımarhanesi’ne gönderildi. Burada doktordan sağlam raporu aldı, çıkarıldı.
Tavizsiz, Hür ve Zor Çizgi
Abdülhamid’in gönderdiği selâmı ve ihsan-ı şahane’yi, “Ben maaş dilencisi değilim! Bin lira olsa da kabul edemem. Kendim için gelmedim. Milletim için geldim.” diyerek reddetti. Teklif ettiği üniversitenin rektörü tayin edilmesine ve rektörlük maaşının hemen ödenmesine başlanacağı sözü verildi.
Bediüzzaman bu teklifleri, “Bu bana vermek istediğiniz rüşvet ve hakk-ı sükuttur…
Acaba maarifi tehir, maaşı tacil edersiniz; ne kaide iledir? Menfaat-i şahsiyemi menfaat-i umumiye-i millete tercih ediyorsunuz? Ben hür yaşamışım! Hürriyet-i mutlakanın meydanı olan Kürdistan dağlarında büyümüşüm. Bana hiddet fayda vermez! Nafile yorulmayınız. Beni nefyedin. Fizan olsun. Yemen olsun razıyım.” 5 diyerek reddetti.
Yeniden hapishaneye gönderildi. Dâvâsını bırakmadı. Cünunla itham edildi. Hürriyetinden vazgeçmedi. Sonraki Yeni Said döneminde de ömrü gözetim altlarında, mahkeme salonlarında, hapishanelerde geçti. Ama mahkûmken hükmetti. Gözetim altındayken de hürriyetine sahipti.
Bu gün Yeni Asya’nın takip ettiği tavizsiz, hür ve zor çizgi, Bediüzzaman’ın gerek devr-i saltanatta, gerek devr-i Cumhuriyette haktan başka bir şeye eğmeyen tavizsiz, hür ve zor çizgisidir. Rabbim bu asil yüreği muhafaza eylesin. Amin.
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 133. 2- Kehf Sûresi: 29. 3- Eski Said Dönemi Eserleri, (Münâzarât), 129. 4- Eski Said Dönemi Eserleri, (Münâzarât), 115. 5- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 145.