"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Teklif, sorumluluk ve duâ

Süleyman KÖSMENE
20 Kasım 2013, Çarşamba
EMR-İ MÂLÂYUTAK YOKTUR

Yücel Bey: “Ömrünün büyük kısmında aklî melekeleri yerinde olan bir insan, sonrasında aklî melekelerini kaybettiği zaman, hayatının öncesinde işlediği suç ve sevaplarından mesul olup olmadığı hususu beni düşündürüyor. Bu konuyu açıklar mısınız?”

İslâmiyet’te güç yetirilmeyen teklif yoktur. Mükellef olmak için akıllı olmak şarttır. Akıl yoksa teklif yoktur. Teklif yoksa sorumluluk yoktur. Sorumluluk yoksa günahtan söz edilemez. Kişi sadece teklif döneminden sorumludur. Aklî melekelerini kaybettikten sonraki tasarruflarından ise sorumlu değildir.
Hayatının öncesinde âkil ve bâliğ olan bir kişi, bilâhare geçirdiği bir travma dolayısıyla aklî melekelerini kaybetmiş olsa, aklî melekelerini kaybettikten sonra teklif ondan kalkar. Yani bu andan sonra yaptığı hiçbir şeyden sorumlu tutulmaz.
Fakat bu kişinin âkil ve bâliğ olduğu dönemdeki mükellefiyeti ve tasarruflarındaki sorumluluğu saklıdır. Bu ayrıdır. Bu dönemden sorumludur.
Bununla beraber, Cenâb-ı Allah, sonraki hastalığına merhameten dilerse bu dönemde yapılmış hataların bir kısmını veya tamamını bağışlar, dilerse de hesap sorar.
«««
DUÂDA SINIR YOKTUR
Balıkesir’den okuyucumuz: “1- ‘Ben bazen hanımıma lâtife olarak ‘Allah seni bildiği gibi yapsın’ diyorum. Eşim bunu bedduâ olarak kabul ediyor. Allah seni bildiği gibi yapsın demek bedduâ etmek midir? 2- Ben bazen uzanarak okuma yapıyorum. Uzanarak Risale-i Nur okunur mu? Bir mahzuru var mıdır?”
1- Sözlerimizi ne kadar bulmacalıktan çıkarabilirsek o ölçüde çevremizle iletişim kurmamız kolaylaşır, o ölçüde anlaşılır insan oluruz. Nitekim bu veya buna benzer nereye çeksen giden bulmaca sözler bize de söylense, biz de “Acaba bana bedduâ mı etti?” diyebiliriz.
Bu sözü bedduâ niyetiyle söylemediğiniz açık. Fakat duâ mahiyetinde bir lâtife olması için de fazla kapalı. Bunun yerine, “Allah senin iyiliğini versin.” “Allah seni iyilikle mükâfatlandırsın” gibi açık ve anlaşılır lâtifeler yapılırsa hem duâ niyetine geçer, hem yanlış anlamalara meydan verilmemiş olur, hem lâtife yerine geçebilir.
2- Allah’ı anmanın, zikretmenin, tefekkür yapmanın veya bu maksatla kitap okumanın şartı ve kuralı yoktur. Kabul edegeldiğimiz malûm saygı şekilleri, çerçevesi ve sınırları örfümüzce çizilmiş şekillerden ibarettir. Bu şekillere uymakla saygı duyulduğu söylenir. Fakat uymamakla günah işlenmiş olduğu söylenmemeli. Söz gelişi, hiçbir sebep yokken, kitap okurken düzgün biçimde oturmak yerine uzanmayı tercih etmek ve bunu alışkanlık haline getirmek sağlıklı bir davranış biçimi olarak görülmemeli. Bununla beraber, yorgunluk hissedildiği zamanlarda, bazen, okuma motivasyonunu sağlamak amaçlı, uzanarak veya sair biçimlerde okumayı günah ilân etmeye de gerek yok.
Kur’ân her halimizle Allah’ı anmamızı önerir. Buyurur ki: “Onlar ki, ayakta iken de, otururken de, yatarken de daima Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler. ‘Bunları boş yere yaratmadın ey Rabbimiz’ derler. ‘Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz. Sen de bizi Cehennem azabından koru. Rabbimiz, Sen kimi Cehennem ateşine koyarsan, onu muhakkak rezil etmişsindir. O zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur. Rabbimiz! Bizi, ‘Rabbinize iman edin!’ diye çağıran dâvetçiyi işittik ve inandık. Rabbimiz, Sen bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve bize iyiler zümresinden olarak ölmeyi nasip eyle. Rabbimiz! Peygamberlerin vasıtasıyla vaad ettiğin Cenneti ve ebedî saadeti bize ver. Sen vaadinden dönmezsin.”1

DUÂDA LÂFIZ DEĞİL; KALBİMİZDEN GEÇEN ÖNEMLİDİR
Elif Hanım: “Bir annenin evlâdına ‘Seni Allah’ın birliğine emanet ediyorum’ sözünde bir yanlışlık ve şirk tehlikesi var mıdır?”
Duâda ağzımızın dili değil; yüreğimizin dili önemlidir. Lâfız değil, kalbimizden geçendir önemli olan. 
Annenin ve babanın evlâdına veya kişinin arkadaşına “Seni Allah’ın birliğine emanet ediyorum” demesinde bir yanlışlık veya şirk tehlikesi yoktur.
Şirke düşmek o kadar kolay bir iş değildir. Kalbin safi bir duâsı ile veya dilin kalbe halisane tercüman olmasında kullandığı kelimeler ile-–bu kelime yanlışlıkla şirk ihtiva etmiş olsa bile—şirke düşülmez.
Şundan emin olalım: Allah bizi yanlış anlamaz. Yeter ki kalbimiz doğru olsun! Dil sürçmelerimizden-–inşaallah—muafız. 
Ancak bu duânın genel kabul görmüş makbul sadefi şöyledir: “Allah’a emanet ol!”
Bu sadef, yukarıdaki temenniyi aynen ifade ediyor.
Allah’a emanet olun.

Dipnot: 1- Âl-i İmran Sûresi: 191, 192, 193, 194.
Okunma Sayısı: 1596
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • murat

    20.11.2013 00:00:00

    Allah razı olsun hocam, amirelere nasıl itiraz edilmeli yanlışlar nasıl anlatılmalı bu konudaki sorumluluk sınırı nedir konusunu işlemeye vaktiniz olursa faydalı olur kanatindeyim, Allah yar ve yardımcımız olsun selam ve saygılarımla..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı