Her sene bu vakitler geldiğinde Isparta’da bir kudsî heyecan yaşanır. Ömrünün yaklaşık dörtte biri Isparta topraklarında geçen Bediüzzaman Hazretlerini anma, dua etme, ona vefa borcunu bir nebzecik de olsa ifa etme heyecanı!
Isparta Nur Talebelerinin bu çerçevede bu sene düzenledikleri Mevlid-i Şerif, 28 Eylül 2025 Pazar günü öğle namazından sonra Isparta Terminal Camii’nde gerçekleşecek inşallah. Başta Peygamber Efendimiz (asm), Ashab-ı Güzîn, bütün evliya ve ulema olmak üzere asrımız Büyük İslâm Âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin aziz ve mutahhar ruh-u pakleri inşallah bu Mevlid-i şeriften yapılan duadan ve hizmetten hissedar olacaklar.
Mevlid-i şerife bütün okuyucularımız davetlidirler.
Risale-i Nur Isparta’da Doğuyor
Isparta Bediüzzaman Hazretleri’nin Bitlis’ten sonra ikinci memleketidir. Bediüzzaman Isparta’da 18 sene ikamet ediyor ve Risale-i Nur güneşi Isparta’da doğuyor.
Kendisi diyor ki:
“Ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatim var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said'in aslı buradan gitmiş. Hem Isparta vilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said'i onların her birisine maal-memnuniye feda eylerim.”1
Araştırmalar, hem Hz. Hasan Efendimiz’e (ra), hem Hz. Hüseyin Efendimiz’e (ra) dayanan Bediüzzaman’ın pak aslının, vaktiyle İslâm topraklarından Isparta’ya, Isparta’dan Bitlis’e intikal ettiğini gösteriyor.
Devlet Bediüzzaman’ı Isparta’ya sürgün ederken, Isparta’nın Bediüzzaman için ehemmiyetinin farkında değildi. Ama şimdi anlaşılmış oluyor ki, böyle bir sürgünle Bediüzzaman ana yurdundan ata yurduna intikal etmişti.
O günlerde Bediüzzaman’a yaklaşan yanıyordu! Soluğu önce karakolda, sonra işkence odasında, ardından ya hapishanede, ya da mezarlıkta alıyordu!
“Ya Rab! Canımı Al!”
Isparta denir de Binbaşı Asım Bey’den bahsetmeden olur mu? Sidre’den hayalen de olsa su içmeden geçilir mi?
1925 Yılında Bediüzzaman Burdur’da kaldığı kısa süre içinde Binbaşı Asım Bey gibi bir kahraman Bediüzzaman’ı tanıyor. Aman Allah’ım! Ne ölümüne bir tanıma!
Bediüzzaman daha sonra Burdur’dan Isparta’ya, Isparta’dan Barla’ya sevk ediliyor. Ama bu ayrılık Binbaşı Asım Bey için gayrılık getirmiyor.
Kendisini birdenbire bir Nur deryasında bulan Binbaşı Asım Bey, bunun hesabını çok çetin ödüyor. 1935 yılında Isparta sorgu hâkimliğinde sorgulanırken sırf yalan söylemekten kaçınmak ve Üstadına zarar vermemek için, “Ya Rab! Canımı al!” diyerek ruhunu teslim ediyor.
Korkunun dağa taşa sindiği günlerdir. Binbaşı’nın cenazesini yıkayacak korkudan kimse çıkmıyor, cenazesini mübarek hanımı Nigâr Hanım yıkıyor, cenaze namazını da Isparta Ulu Camii’nde 5-6 kişinin katıldığı bir cemaat kılıyor. Isparta Alâeddin Mezarlığına tevdî ediliyor.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de Bediüzzaman’ın kendisinden bahsettiği2 Başkazalı Osman-ı Halidî de, Nakşî tarikatının Halidî kolunun şeyhlerinden. Isparta’daki dergâhında kırk günde bir defa yemek suretiyle riyazette bulunuyordu. Bediüzzaman’ın doğduğu aynı sene olan 1292’de vefat etmiştir. Vefat etmeden önce talebelerine, “Evlatlarım! İmanı kurtaran bir müceddid çıkacak. Bu sene tevellüd etmiştir. Benim dört oğlumdan birisi onun elini öpecektir.'” diye haber veriyor.
Bediüzzaman Isparta’ya geldiği yıllarda, içme suyunu Sidre’den aldırmak suretiyle, Osman-ı Halidî’nin âdeta ruhuna selam veriyor.
Katılmanın Feyzi Başkadır
Isparta Mevlidi için hazırlıklar tamam. İlânlarla tüm halkımız mevlide davet edildi.
Günün anlam ve önemi hakkında vaaz, Kur’ân-ı Kerîm, mevlid, ilâhîler ve konuşmalarla devam edeceği plânlanan program dua ile son bulacak.
Cami avlusunda kermesin de yer aldığı program esnasında ve sonrasında gazetemiz yazarları için imza programı da düşünülmüş.
Mevlidi tertip eden Isparta Yeni Asya Temsilciliğini tebrik ederken, katılımın mümkün olan en üst seviyede olması için hepimize gayret düşüyor.
Dua her yerden gider. Ama unutmayalım: Bediüzzaman’ın, Binbaşı Asım Beyin ve saff-ı evvel Nur Talebelerinin teneffüs ettikleri havayı teneffüs ederek, yaşadıkları ve hizmet ettikleri beldeleri görerek dua etmenin feyzi bir başkadır!
Dipnotlar:
1- Şualar, s. 263; Tarihçe-i Hayat, s. 371.
2- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 10.