Manevî değerlerin yıpratılıp pasif hâle getirilmeye çalışıldığı bir çağda yaşıyoruz.
Rahat etme meylinin had safhaya ulaştığı, enaniyet ve özgüvenin şişirildiği, fedakârlığın, sabretmenin sıradanlaştığı günümüz dünyasında herkes sıkıntıdan, acıdan, tahammülden vebadan kaçarcasına uzaklaşıyor. Özellikle de gençler ve çocuklar…
Aile ortamında genel tablo şu: Eşler birbirini, anne babalar çocuklarını, çocuklar anne babalarını anlamakta zorlanıyor.
ANNELERİN HATASI
Ailede özellikle de anneler evlâtlarının rahatlığı noktasında şefkatlerini suiistimal edebiliyorlar. Bu konuda uç noktada da olsa ibretli tablolar yaşanabiliyor. Psikolog bir dostum “Evlâdım rahat etsin!” düşüncesiyle devamlı ezilmiş, blendirdan geçirilmiş gıdalarla beslenen bir çocuğun (daha doğrusu annesinin) terapisiyle, meşguldü. Çene kasları gelişmediğinden okulda herkes keyifle yemek yerken o yiyecekleri ağzında çeviremiyor, “yemek yerken yoruldum” diyordu. Her an annesinden, ailesinden maddî manevî destek bekliyordu.
Buna benzer tarzlarda yetişen çocuklar gençlik, yetişkinlik döneminde de rahata meyilli hazırcı tipler olarak toplumda yerlerini alıyorlar. Onlar için en ufak problemde, gayret edip çözüm üretmek, başa gelen bir musîbete sabretmek, akla gelebilecek son çözümler olabiliyor…
Daha kaygılı, daha stresli, daha güvensiz, problemli nesillerle karşı karşıyayız. Bu tartışılmaz bir gerçek…
Oysaki problemlerin bütün çözümü lâkayt kalınan, kimi zaman burun kıvrılan o manevî değerlerde… Mutluluğumuzun kodları, şifreleri, formülleri manevî değerlerimizde. O yüzden midir ki insanlar babalarından, dedelerinden belki de daha zengin, ama mutsuz ve huzursuz?
Daha fazla rahat edeyim derken maksadının aksiyle tokat yemek böyle olsa gerek!
“Rahatta zahmet, zahmette rahat vardır” düsturu ne kadar da doğru…
**
RAHATLIĞIN FORMÜLÜ: GAYRETLİ OLMAK
Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’da insandaki rahat meylini “umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası” olarak tanımlıyor. İnsanı sefalet, rezalet zindanında hapseden bu büyüleyici cellâda karşı koyabilecek tek silâhsa çalışmak, emek sarf etmek, meşakkat, zorluk çekmek, gayretli olmak…
Bediüzzaman Hazretleri, Münâzarât isimli eserinde insanın rahat edebilmesi için çalışması ve gayret göstermesi gerektiğini şu veciz ifade ile belirtiyor:
“Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylürrahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar. Siz de, ‘İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.(Necm Sûresi, 39) olan mücâhid-i âlicenabı o cellâd-ı sehhara gönderiniz. Evet, “Size meşakkatte büyük rahat var. Zira, fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız sa’y ve cidaldedir.”
HÜLÂSA
“Neme lâzım, bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” diye düşünmek bir mü’mine yakışmıyor.
Ailede huzurun anahtarlarından biri “Nasıl rahat ederim?” deyip, problemleri görmezlikten gelmek değil, çözüm için emek sarfedip, gayret etmektir desek abartmış olmayız…
Ne dersiniz?