İnsanoğlu, yaratılışından bu yana, hep arayış içinde olmuştur.
Soru sormaya başladığı andan itibaren, gerekli cevapları kendisine sağlayacak verilere ihtiyaç duymuş ve hayal gücünün eseri olsalar da bunlara inanma eğiliminde olmuştur. Hayatında bir anlam arayan insanın kendisini tabiat ile özdeşleştirmesiyle vücut bulan mitler; bir süre sonra kendilerini üretenlere ait olmaktan çıkmış, başkalarına da ait olmaya başlamış ve batıl bir inanca dönüşmüştür.
“Nereden geliyorum nereye gidiyorum ve bu dünyada vazifem nedir?” olan üç muamma soru aslında bütün insanlığın ortak sorusu olmuştur. Soruları soran, fakat cevabını veremeyen insan, sınır konmamış kuvvelerinin neticesinde aklî, şehevî, gadabî, ifrat hayaller üretmeye başlamış kontrolsüz hale gelen ve hattı vasatı kaybeden veya nazar-ı sathî ve ülfetle bakan zihin, tevhide karşı mitler üretmiştir. Yani, özellikle Yunan kaynaklı mitolojiler aslında insanın sınır konmamış kuvvelerinin ifrat hayallerinden ortaya çıkmış efsanelerdir. Yanlış bir sebep sonuç ilişkisi ile ortaya çıkan bu yanlışlar, batıllar, mitler, efsaneler zamanla pekişmiş ve inanca dönüşmüş ve günlük hayatın içerisinde kullanılan kelimelere sızmıştır.
Mitlerin hayatın tam merkezine sokulduğu en güçlü alanlardan birisi Astrolojidir. Yapılan araştırmalara göre Batılıların % 52’si Astrolojiyi bir bilim olarak kabul etmektedir. 70 milyon Amerikalı güne yıldız fallarını okuyarak başlamaktadır. İnternette 3 milyondan fazla astroloji sitesi vardır. Bir yıl içerisinde bu siteleri ziyaret eden 120 milyon insan vardır. Hakikaten bu rakamlar neticesinde, kişilik özellikleri ile Astroloji arasında bağ olduğunu düşünen insanların sayısı hiç de az değildir.
Sadece Astroloji değil bugün pek çok tıbbî, psikolojik terimlerin temelinde, özellikle de Yunan mitolojisinin izleri vardır. Meselâ “Adonis Kompleksi” adı verilen, psikoloji literatüründe kullanılan bir hastalık vardır. Erkeklerin vücutları ile ilgili takıntılarını ifade eder. Köken olarak bakıldığında mitolojik bir efsaneye dayanır. Sümer ve Hitit kökenli bu efsanede Adonis, tanrıların kıskançlığına uğramış ve kasığından aldığı yara ile ölmüştür. Özünde toprak-bereket temalı bir öyküdür. Adonis, insan anatomisine de konu olmuş ve kasıkla karın arasında yer alan kasa ismini vermiştir. Birçok şiir ve masala esin kaynağı olan bu mitolojik kahramana, farmakoloji de rastlanır. Sakinleştirici şurup yapımında tat verici -excipient- madde olarak kullanılan ve botanik biliminde ‘adonis vernalis’ olarak bilinen bitki, ismini Adonis’den almaktadır.
Bir başka mitolojik kaynaklı terim ise “Aşil Sendromu”dur. Yunan mitolojisinin en önemli karakterlerinden biri olan ve edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden İlyada’ya konu olan Aşil -Akhilleus -, hür ruhlu ve savaşçı bir kahramandır. Peleus ile Thetis’in oğlu olan Aşil, küçüklüğünde kendisini ölümsüz kılmak isteyen annesi tarafından ölüler ülkesinin ırmağı Styx’e batırılmıştır. Bütün vücudu tıpkı zırhla kaplanmış gibi, silâh geçirmez hale gelirken; topuğundan tutularak ırmağın sularına sokulduğu için topuğu, yara alabileceği zayıf noktası olarak kalmıştır. Öyle ki Aşil, Truva Savaşı sırasında, Paris tarafından topuğundan vurularak öldürülmüştür. Bu bağlamda Aşil topuğu, her insanın küçük, ama önemli bir kusuru olduğunu anlatmak için kullanılan bir ifadedir. İnsan kişiliğinin yaralanabilir ve hassas yönünü simgeleyen Aşil topuğu, aynı zamanda tıp literatüründe de kullanılan bir terimdir. Ortopedide topuğun üst kısmındaki kas tendonu, Aşil tendonu olarak adlandırılmaktadır. Konuyla ilgili bir diğer tıbbî terim olan Aşil refleksi ise, nörolojide kullanılan bir terimdir ve ayak bileği refleksi olarak da bilinmektedir. Psikoloji literatüründe ise Aşil Sendromu, sözde yetkinlik sendromu olarak açıklanabilmektedir. “Sözde yetkinlik, belli bir alanda kişinin kendi hakkındaki - düşük- değerlendirmesi ile başkalarının onun hakkındaki -yüksek- fikirleri arasındaki büyük farkı ifade etmektedir”
Hasılı, İnsanoğlunun Astrolojiye, bâtıla ve tevhide savaş açan bir çok mitolojik efsanelere olan ilgisi, yanlış yerde aranan veya mecradan sapmış, ama hakikatte var olan, gerçek olan bir arzunun dışavurumuymuş gibi duruyor. İnsanların bilmedikleri alanla ilgili bir şeyler üretip kendilerince, bir belirlemeye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bediüzzaman insanın bu arzusunu şöyle ifade eder. Bilirsin ki, en ziyade insanı tahrik eden meraktır. Hatta, eğer sana denilse, “Yarı ömrünü, yarı malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var, ne yok, ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbâlini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek”; merakın varsa, vereceksin. (19. Söz)
Bu merakın altında yatan duygu da insanın belirsizlikten kurtulmak istemesi ve kesin bir şeye inanma arzusu olsa gerektir. İşte tam bu noktada dinler devreye giriyor ve insana onların inanacağı kesin bilgiler sunuyor.
Bediüzzaman Risalelerinde bu sızmaların farkında olarak Yunan ve Roma mitolojisinden esinlenerek varlıklara konulmuş isimleri özellikle kullanmamış onların yerine, Osmanlı Türkçesinde kullanılan kelimeleri bilinçli bir şekilde tercih etmiştir.