1967 Ekim’inin son haftasında çıkmaya başlayan haftalık İttihad’dan başlatırsak, Yeni Asya’nın yarım asra ulaşan yayın çizgisi, her hal ve şartta hakkın hatırını yüksek tutma ve o hatırı başka hiçbir hatıra feda etmeme kararlılığının da müşahhas bir örneği.
Bu tavizsiz çizgi, gereğinde çok ağır bedeller ödenerek hep korunmuş.
Hakka dayanmanın ve yegâne güvencesi ihlâs ve tesanüd olan bir şahs-ı manevînin asla sarsılmayan manevî gücüyle.
Devirler gelmiş geçmiş; oradan buradan nice farklı rüzgârlar esmiş ve savrulmayan kalmamış; ama Yeni Asya yerinde sapa sağlam durmaya devam etmiş ve ediyor.
Yeni Asya’yı düzenli bir şekilde dikkatle okuyan, daima hak çizgisinde durmanın ve orada kalmanın huzurunu yaşar; kimden kime yapılırsa yapılsın, zulme ve haksızlığa alkış tutmaz; böylesi veballerin ortağı olmaz; algı operasyonlarıyla kurulan saptırma ve aldatma tuzaklarına düşmez.
Çünkü “Risale-i Nur’un medyadaki dili” olma misyonuyla yola çıkan ve o misyonla tavizsiz yürüyüşüne devam eden Yeni Asya, olaylara, Risale-i Nur’da ifadesini bulan Kur’anî prensiplere dayalı “haklı şûrâ”larda tecellî eden ortak akılla bakar, hadiselerin arkaplanlarını o ferasetle okur, görür, tahlil eder ve o çerçevede tavrını koyar.
Bidayette çoğu zaman yalnız kalır, seviyesiz hücumlara uğrar; ama sonra haklılığı ortaya çıkar. Son süreçte bunun yeni örneklerine hep birikte yine şahit oluyoruz.
Evet, Yeni Asya okumak bir ayrıcalıktır.
«««
“Kardeş, sizin okuma yazmanız yok mu?”
Bekir Aslan’ın facebook’taki paylaşımı:
Bundan bir hafta önce her zamanki gibi Yeni Asya gazetesini dağıtıyorum.
Gazeteyi bir çay ocağına koyarken uzun süredir tanıdığım ve her defasında gazeteyi elimden alan bir arkadaşım “Bu gazetenin paralelcilikle bir alâkası var mı? Bazı insanların yanı sıra özellikle senin benim yakînen tanıdığımız ve bildiğim bazı Nurcular öyle diyorlar, sen ne diyorsun?” diye sordu.
Cevap olarak ben de ona “Kardeş, senin okuma yazman yok mu?” diye sordum.
Hiddetlendi ve ayağa kalktıktan sonra bir hareket yaparak: “Ne demek istiyorsun? Elbette ki okuma yazmam var, sen beni cahil yerine mi koyuyorsun?“
Dedim: “Kardeş, ne kızıyorsun? Ben seni cahil yerine filan koymuş değilim de sen kendi kendini cahil yerine koyuyorsun.”
“Nasıl yani?” diye sordu.
Dedim: “Kardeş, bu gazeteyi ben buraya getiriyorum, sen de elimden alarak okuyorsun. Bu gazetede öyle bir yazı okudun mu?”
“Hayır, hiç okumadım.”
“Peki, sen ve hükümet dahil, şimdi hedefte olanları yerlere göklere sığdıramadığınız zamanlarda bile bu gazetenin onları övdüğüne dair bir yazı okudun mu?”
“Hayır, okumadım.”
“Sen o zaman okuduğuna değil de duyduğuna mı inanıyorsun?”
“Galiba öyle oldu” dedi ve oradan ayrıldım.
Yolda giderken kendi kendime “İşte algı operasyonu dedikleri şey bu olsa gerek” diye düşündüm.