Bir süredir şiddet mevzusu gündemden düşmüyor. Kadına şiddet konusu en çok konuşulanı...
Kadının erkeğe uyguladığı şiddeti; hanımlar ne okumak istiyor, ne kabullenmek... Erkek de, hakeza kadına yaptığı haksızlıkları şiddet olarak görmeye yanaşmıyor... Halbuki sünnete riayet duygu ve davranışlarımızı itidale eriştiren, istikamet ve hayır, gönül ferahlığı getiren bir güzellik. Şu bahar mevsiminin nesimini içimize işleten, muhabbeti arttıran bir sürur hali... Değilse; uymuyorsa, zahiren yolunda gibi görünen her davranış nefis hesabına geçiyor ve muhatabında bir şiddet etkisi oluşturuyor...
Beklentilerimize sünnetten tek taraflı iktibaslar yaparak kılıflar geçirmek zaafı kadınımızda da erkeğimizde de hastalıklı bir hale dönüşmüş...
Bir kadının eşinin malî durumunu ve ailesi için çalışıp didinmesini hafife alıp, görenek belâsıyla gücünü aşan şeyler istemesi, bunun yüzünden bin bir kapris yapması arkadaş ve dost meclislerinde hakir görüldüğünü iddia edip israfa kaçması, dahili vazifelerinde; “ama İslâma göre ben hiçbir şeyi yapmaya mecbur değilim” deyip tembelliğine, ihmallerine dini kılıf uydurması ne kadar faziletli ve ne kadar şefkat yüklü sizce?
Evet bir köle değildir kadın; bir esir hiç; erkeğe bunlar hatırlatılır... Fakat kadın da bunun arkasına sığınıp merhamet temeli üzerine kurulu yuvanın temeline dinamit koyar gibi bir silâh olarak kullanmasın... Mizanın kefesi denge ister, hükümler ve sünnetler adaleti temin eder...
Bugün öyle beklentiler var ki hanımlar dünyasında; “Benim bir elim yağda öbürü balda olsun, keyfimi bozan her şey benden uzak olsun, fedakârlık niye bende, asıl o bana kurban olsun! Canımın istediği gibi davransın, canım olsun, değilse benden fersah fersah uzak olsun” havasında...
İşte bu aşırılıklara karşı ikaz en ağır biçimde geliyor... tam da bugünün şımarık, evliliği geçim, kocayı kredi kartı tercihi gibi bir seçim kapısı gören hoyrat kadınlarına ram olan zavallı kocaları uyarmak için;
Peygamberimiz (asm) buyuruyor: “Karısına kul olan yüzüstü sürünsün.”
Evet bizde bazı kadınların erkeğe uyguladıkları öyle şiddet mekanizmaları vardır ki, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın senaristleri haremi canlandırırken belki de bugünden rol çalmışlardır... En tuhafı da kendi şiddet uyguladığı halde ağlama silâhıyla şiddet gördüğünü iddia etmesidir ki evlerden uzak olsun...
Kadının eşi memur, gelir kısıtlı, bütçe malûm... Arkadaşının evini görüyor, kendi hayatıyla aradaki uçurumu da... Tutturuyor aynı semtte benzer evi alacak, çocukları onun çocuklarının gittiği okullarda okuyacak, hele şimdi düğün var; o da arkadaşının giydiği kaliteden aynı elbiseyi muhakkak alacak... Almasa, tabiî ki büyük ihtimalle alamayacak; ya adamı her gün aşağılayacak, ya da oturup ‘kara bahtım kem talihim’ diye ağlayacak...
Bu kanaatsizlik, bu şükürsüzlük, bu tatminsizlik şiddet midir.. hem de katmerlisinden, en âlâsından...
Hâkimiyet, kavvamiyet erkeğin, itaat kadının şe’nindendir...
“Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. O sebeple ki, Allah onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadından) üstün kılmıştır. Bir de (erkekler kendi) mallarından infak etmektedirler. İyi kadınlar itaatli olanlardır...” (Nisa, 4/34).
“Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim.” [Tirmizî, Rada’ 10, (1159)].
Hak ve adalet dengesini koyan ne kadın ne erkektir... Fakat uymakla mükellef olan uyunca müsterih olan, ferah bulan her ikisi ve aile müessesesi... Muteriz olan muhteris olur, hırs ta sebeb-i hasarettir öyle mi... Öyle....
Şimdi buraya kadar yazılanları beyler okusa “aah aah, ne doğru tesbitler. Yazan tam da kitabın ortasından yazmış...”
Halbuki madalyonun öbür yüzünde bu kez onlar var... Erkek; hanım hanımcık, kanaatkâr,fedakâr, çilekeş bir eşe... itaatkâr hürmetli evlâtlara sahip...
Fakat bunları bir hayır, bir güzel nasip olarak görmüyor da; aksi bile düşünülemez müktesep bir hal görüyor...
Ailesinin elinde oyuncak olma ifratından kaçayım derken; kavvamiyetin gereği olan nafakanın temini ve himayetkâr olma durumunu ihlâlle tefrite düşebiliyor...
Misal; maddî durumu fena olmadığı halde sırf cimrilik, sırf bencillik, sırf keyfilik adına; kendine Müslümanlık gösterircesine; ehlini zamanın ve kendinle aynı statüde olanların yaşadığı seviyenin altında bir hayat sürdürmeye mahkûm etmesi bu düsturların aksi bir tutum olduğu için zulümdür, şiddettir...
Meşrû istekler ve insanî temel ihtiyaçları kulak ardı ederken kendi selâhiyetlerinde sınırsız davranması; yürek inciten bir eziyettir... Adı konmayan şiddettir, can yakar, samimiyeti keser, muhabbetten soğutur...
-Hanımına veya çocuklarına üst baş almayı angarya sayan erkeğin uyguladığı şiddettir (ki dinimize göre; örfe ve o hanımın statüsüne uygun biçimde olması fıkhî bir ölçü olarak şerh düşülmüştür...)
-Çoluk çocuğunu evde bırakıp hangi sebeple olursa olsun gezmeye, tozmaya giden; bunu sık tekrarladığı halde ‘Bu kez de hak sizin’ demeyi aklına getirmeyen erkeğin yaptığı; şiddettir.
-Her konuda babasına itaatkâr, dinin emirlerini yapmaya gayret eden evlâdının diyelim ki; çok istediği meşrû bir faaliyetten- içinde kalması yoksunluk duygusu, bir daha tekrarlanmayacak bir fırsat, içte açılan bir yara olduğuna, o çocuğun duygularına hiiiç aldırış etmeden, ucunda sırf biraz para harcamak olduğu için izin vermeyip mahrum etmesi; şiddettir.
-Okuyan çocuğuna bir çocuğun para harcama oranı belli olduğu halde, bunun çok altında para vermesi, fikirlerine değer vermeyip ezik, şahsiyetsiz, kimliksiz büyütmesi ve kendini babalı yetim hissettirmesi de şiddettir...
-Bir erkeğin haklarını önceleyip, ev içi vazifelerden kaçması ve ehline esirgediği bu davranışları tuhaf bir biçimde cemiyette, arkadaş çevresinde çok rahat bir şekilde sergilemesi ve onlar tarafından ‘eli açık, faziletli, hoşsohbet’ bilinmesi aile ferdleri için onulmaz bir yara ve dom dom kurşunu etkisinde; yakıcı bir şiddettir...
- Aile içinde suratı asık, eve girişi selâmsız, çocuklar ve eşi her an denetlenmesi gereken, suç işlemeye meyyal varlıklar bilip algılamak ve kendisinden beklenen himayeyi kollayıp korumayı ihmal etmek de; esaslı bir şiddettir...
-Hanımının çektiği üzüntüyü, yorgunluğu hafife alması, çözüm üretmemesi, kendini yardımsız desteksiz hissettirmesi de bal gibi şiddettir...
-Kendi ailesine hürmeti ve hizmeti hanımından beklerken, hanımının ailesi için; ziyaret, onların kendi evlerine gelmesi, hanımının ebeveynine hizmeti gibi konularda zorluk çıkarması ve kendini de yapması gereken hürmet ve hizmetten muaf tutması da; çifte standart nev’inden sayılması gereken bir şiddettir.
Her ihmal, her önemsenmeyen davranış, her onun emeğini ve zamanını kendine münhasır bilip takdirden uzak tutuş kadın hissiyatını rencide ettiği için; onulmaz bir şiddettir.
-Hanımının bu halleri görüp sorgulamasını tahammül gösteremeyip serzenişte bulunmasını da tenkid edip; ‘sen asisin, sen ne biçim kadınsın, kadın dediğin biraz mülâyim olur’ demesi de ayrıca bir şiddettir...
Ve bu her şiddet ihtiva eden ve nefis hesabına sergilenen davranış biçimleri iman ehli olunmasına rağmen amel-i salih esaslarından da uzak düşer...
Madem rahmet iklimine düştü nasibimiz ve madem rahmet mevsimini idrak demlerindeyiz;
Kalplerimizde; yuvalarımızda merhamet tomurcuklarının filizlenip neşv ü nema bulması, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmaktan; o da aile gemisini sünnet istikametinde yürütmekten geçer vesselâm... Geçerken aşağıda yazdığımız Nebevî ikaz ışıklarına uğramayı ihmal etmeyerek tabiî...
“Günahlardan öyleleri vardır ki, onlar namaz kılmakla, oruç tutmakla ve hacca gitmekle af olmaz. (O günahlar) sadece çoluk çocuğunun nafakası için çekilen sıkıntılar sebebiyle af olunur.”
“Allah; her idareciyi idare ettikleri hakkında sorguya çekecektir. Haklarını gözetmiş mi, yoksa zâyi mi etmiş? Öyle ki, kişiyi aile fertleri hakkında bile sorguya çeker.” (Buhari)
“Bir ev halkı birbirlerine iyilik ve ikramda bulunduğunda Allah üzerlerine rızık akıtır ve Allah’ın himayesinde olurlar.” (Camiü’s-Sağir)
“Mü’min bir erkek, mü’min bir kadına darılıp kızmasın. Eğer onun bir huyundan hoşlanmıyorsa öbür huyundan hoşlanabilir.” (Müslim)
“Erkek, hanımına su dahi içirse ondan sevap kazanır.” (Camiü’s-Sağir)
Resûlullah (asm): “İnsanların en kötüsü ehlini sıkan, ailesi üzerinde baskı kurandır” diye buyurdular. Ashâb: “Ya Resulallah (asm), insan ailesi üzerine baskı kurabilir mi?” diye sordular.
Resûlullah (asm) şöyle buyurdu: “Eve gelince hanımı korkudan titrer, çocukları kendisinden kaçar. Evden çıktığı zaman ise karısının yüzü güler ve ailesi sevinir.
“Kişi sevabını Allah’dan bekleyerek ailesine bir harcamada bulunduğunda bu kendisi için sadaka olur.” (Buhari)