Bir yıldan fazladır devam eden korona sürecinde en çok özlediğimiz yerlerin başında geliyor Barla.
Evde kaldığımız bu günlerde Barla’ya son gidişimden kalan bir anıyı tekrar hatırlayarak, elimizdeki nimetlerin bir kez daha farkına vardım.
Üniversitemin son senesinin yaz tatilinde Barla’ya okuma programı yapmaya gitmiştik. Yoğun, şevkli ve bol istifadeli bir hafta geçirerek, son günümüzde Barla’nın muhtelif yerlerini tefekkür etmek istemiştik. Belli yerleri gezdikten sonra ise Çam Dağı’na doğru yöneldik. Benim dizimde sorun olduğu için bu yıl tepeye nasıl çıkacağım, diye düşünmeye başlamıştım. Çünkü zaman kısıtlı ve tepeye çıkıp inmek normalde çıktığım ve indiğim süreden 2 kat daha uzun sürecekti. Böyle düşünürken başka bir arkadaşımın da benzer durumda olduğunu öğrenmiştim. Tek başıma arkada kalmayacağım diye sevinmiştim.
Arkadaşımla beraber tepeyi yavaş yavaş çıkmaya başladık. Grubun kalanı hızla tırmanmaya başladıkları için gözden kaybolmaları da çok uzun sürmemişti. Ilık bir hava ve hafif esen bir rüzgâr vardı. Rüzgâr estikçe hareket eden yaprakların hışırtıları, kuşların sesleri, insana huzur veriyordu. Normalde ormandan hızla geçip tepeye varır, oralarda daha çok gezerdim. Ama şimdi o kadar yapabilir miyim, bir daha Barla’ya ne zaman gelebilirim diye düşünmeye başlamıştım. Bu düşüncelerimin arasında arkadaşım oturup, ‘biraz dinlenelim mi?’ diye sormuştu. Oradaki banklardan birine oturduktan sonra sessizce ormanı dinleyip, tefekkür etmiştik. Sonra burada yazılmış olan 17. Sözün 2. Makamı ‘Karakavağın Bir Meyvesi’ adlı kısmı bulduk ve okumaya başladık. Üstad lâtif esen rüzgârla ağaçların yapraklarının, Allah’ın kemal-i sanatından neşelenip, nazeninane cezbe gelip, dans etmelerinden bahsediyor ve bu yaprakları küçük zillere benzetiyordu. Ağaçların dallarını saç lülelerine benzetip, dallarını hareket ettirerek temaşa edenlere lâtif şevk ve ulvî zevkleri ihtar etmesinden bahsediyor ve bunu nazar-ı ibrete sunulan bir eğlence temaşası olarak adlandırıyordu.
Bu tasvirler ilk defa bu kadar dikkatimi çekmişti. Daha önceleri koşuşturma ile tepeye çıktığımız için ormanın içindeki bu güzelliklerin yeteri kadar farkına varamadığımı o an fark etmiştim. Nazarlarımız gaflet ve ülfetle bu incelikleri göremez hale gelmiş, Risale-i Nurlar olmasa belki de hiç farkına varamadan geçip gidecekmişiz. Ayrıca Üstadın aslında kafamda oluşan mücadeleci, vakarlı, sert duruşundan ziyade aslında ne kadar ince, naif bir nazarı ve ruhu olduğunu o zaman fark etmiştim. Eski Said dönemi eserlerini, müdafaaları okurken bu tarafını fark edememişim ve aslında Üstadı ne kadar az tanıdığım, anladığım gerçeği ile ilk kez yüzleşmiştim. O andan sonra Üstadın şefkatli, kucaklayıcı, merhametli yönlerine odaklanmaya karar vermiştim. Bu hissiyatla tepeye ulaştığımızda manzara ile beraber benim içimde de yeni ufuklar açılmıştı.
Rabbim inşallah tez sürede Barla’ya kavuşabilmemizi, bu hakikatleri yazıldığı yerlerde okuyarak tefekkür edebilmeyi ve tekrar ulvî hislerle dolabilmemizi nasip etsin.