Bugüne kadar Bediüzzaman Said Nursî hakkında hiçbir talebesinden ve onunla ilgili hiçbir hatırada “O bir şehiddir” şeklinde bir ifade duymadık.
Gerçi hayattayken başına gelenler, çektiği eza ve cefa, zindanlar, sürgünler, zehirlenmeler, onu yaşayan bir şehid olarak kabul etmemiz için kâfidir. Nitekim kendi bedeline hayatlarını feda eden Hafız Ali, Hasan Feyzi ve Binbaşı Asım gibi talebeleri hakkında “şehid” ifadesini kullanıyor.
Hayattayken şehid olmayı çoktan hak eden olaylar yaşamıştır. Meselâ, Rusya’da esir kampındayken, Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç’in huzurunda ayağa kalkmaması üzerine, bu hareketi Rus ordusuna hakaret sayılmış ve idam cezasına çarptırılmıştı. Tam kurşuna dizileceği sırada bu hareketinin Rus ordusuna hakaret değil, İslâm’ın ve ilmin izzetini korumak olduğunu anlayan Nikolaviç, bu kararından vazgeçmiştir. Ayrıca, Divan-ı Harbde, şeriat isteyenlerin asıldığı sehpaların karşısında, “Sen de şeriat istemişsin” dedikleri zaman, “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım” diyerek şehadete hazır olduğunu ifade etmiştir. En gaddar kumandanların, en cebbar mahkeme başkanlarının huzurunda hayatını hiçe sayarak inandığı hakikatleri savunmuştur. O halde kendisine de “yaşayan şehid” demek bir mübalağa olmasa gerektir.
Bediüzzaman Hazretlerine doğrudan “şehid” diyen iki yabancı ilim adamından bahsedeceğim. Bunları nakleden, benim de yakından tanıdığım, Sudan’da ve Mısır’da İslâmî ilimler tahsil etmiş, halen de Osmangazi Üniversitesinde İlahiyat Fakültesinde Öğretim Üyesi olan Dr. Sadık Tanrıkulu adında bir akademisyen. Aynen şunları anlattı:
“Türkiye’de Üstad Bediüzzaman için şehid tabirini kullanan ne talebesini ne de bir yazar, çizer, akademisyen görmedik. Ama Sudan’da iki âlim zatın Üstad hakkında ‘o bir şehid’ dediklerine şahit oldum. Bunlardan birisi, Sudan’da dinler tarihi konusunda âlim bir hoca olan Ömer Mes’ud isminde bir zat. İkincisi de, Tunuslu İslâmî hareket rehberlerinden Raşid Gannuşi’nin talebelerinden Muhammed isminde bir akademisyen. Tunuslu Muhammed’e, Iraklı tefsir profesörü Muhsin Abdülhamid’in ‘Mütekellimul Asril Hadis’ diye bir kitabını vermiştim. Orada Üstad’ın hayatını, hizmetlerini, tecdidini anlatıyor. Muhammed bana dedi ki, ‘Üstad’ın hayatını okurken hüngür hüngür ağladım. Son nefesini polis baskısı altında vermiş. O bir şehittir.’ Aynı kitabı Sudanlı Ömer Mes’ut’a da vermiştim. O zat da bana aynen şunları söyledi: ‘Ya kardeşim bu zatı biz daha önce niye tanımamışız, bunun kitabını bugüne kadar bize niye ulaştırmadınız? Kardeşim bu zat şehid ya şehid. Çünkü son nefesini polis baskısı altına vermiş.” İki başka milletten ilim adamı Üstad hakkında “şehid” tabirini kullanıyor. Biz de Üstad’ın makamının şehidlerden daha aşağıda olmadığını düşünüyoruz.