"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

31 Mart Vak'sının başlama sebepleri

Abdülbakî ÇİMİÇ
08 Mart 2021, Pazartesi
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler (78)

31 Mart’ın bilinmeyenleri elbette bilinenlerinden daha fazladır. Târihçiler bazı olaylara temas etmiş olsalar bile, tam olarak netleşmeyen çok kapalı alanlar var. Hâdiseleri tam çıplaklığıyla ortaya çıkaran târihçilerin sayısı yok denecek kadar azdır. “Çok bilinmeyenli bir denklem gibi, 31 Mart Vak’ası, aradan bir asır geçmesine rağmen hâlâ kapalı bir kutu olarak önümüzde duruyor. “Zira bildiklerimiz kadar bilemediklerimizden de bahsediyoruz 31 Mart’ı konuşurken. Olayda neler olduğu, yani ‘fiiller’ gayet iyi bilinmiyor. 12 Nisan 1909’u, 13 Nisan’a bağlayan gece yarısında İstanbul’daki Taşkışla’da bulunan 4. Avcı Taburu’nun askerlerinin ayaklanması ile başlayan isyan, İttihad ve Terakkî’nin Selânik’ten toplayıp İstanbul’a getirdiği (derme çatma ve çoğu asker dahi olmayan kişilerden oluşan) Hareket Ordusu ile bastırılır. Hareket Ordusu’nun İstanbul’u işgali ile beraber Padişah II. Abdülhamid, 27 Nisan’da (1909) tahttan indirilir. Olaydan kimin ne kadar etkilendiği, yani ‘mef’ul’ da biliniyor. Bir defa olayın (görünürde) kesin kaybedeni tahttan indirilen padişah II. Abdülhamid’dir. (Asıl kaybeden ve darbe yiyenler ise meşrûtiyet ve hürriyet taraftarlarıdır. Konuya ileride temas edilecektir.) Kesin kazananı ise (perde altında iş gören Selânik komitesi ile İngiliz siyaseti ve) iktidarını perçinleyen İttihad ve Terakkî’dir.

Bir başka kaybeden ise, dönemin şiddetli muhalefetidir. Muhalefetin en güçlü iki kanadından birisinin başındaki Derviş Vahdetî’nin asılması, diğerinin başındaki Prens Sabahattin’in tutuklanması; bunun yanında isyanı kimin çıkardığı resmî olarak ortaya çıkarılamayınca şüphelerin muhalefet üzerinde yoğunlaşması da, muhalefetin iktidar olma hayalleri bir tarafa, muhalefet yapmasını dahi zorlaştırmıştır. Bu iki bilinen karşısında, çok güçlü iki de bilinmeyen vardır. Olayın nasıl gerçekleştiği ve kimin tertiplediği. İsyanı kimin düzenlediği konusunda liste epey kabarıktır. İsyanı bizzat Abdülhamid’in düzenlediğini ileri süren tezler olduğu gibi, bunun dışında dönemin İslâmcılarının, muhalefetin, İttihad ve Terakkî’nin, İngilizlerin, Almanların, Yahudiler’in isyanı düzenlediği de ayrı ayrı söylene gelmiştir. Failler resmen bulunmadığı gibi, isyanı kimin düzenlediği hakkında ittifak edilmiş resmî bir söylemde yoktur.” 1 

Bu değerlendirmeden sonra 31 Mart Vak’ası’nın sebepleri üzerinde durmaya çalışalım. Biraz daha olayları aralamaya ve anlamaya çalışalım inşâallah.

31 Mart Vak’ası’nın sebepleri nelerdir?

İç içe yaşanan çok hâdise, 31 Mart Vak’ası’nın net bir sebebini ortaya koymaya yetmiyor. Anlaşılan o ki, asıl failler perde arkasında kalmışlar. Hâdisenin görünen bir tarafı olduğu halde, bir de görünmeyen ve halen netleşmeyen bir yanı daha var. Görünen tarafında ise şu hadiseler peş peşe yaşanmıştır. “İttihad ve Terakkî komitesinin İstanbul’da tertip etmiş olduğu siyâsî cinayetler, şehirde bir tedhiş (korku) havası hâsıl etti. Hususan İsmail Mahir Paşa’nın yolda öldürülmesi, “Serbestî Gazetesi’nin” İttihad ve Terakkî Cemiyeti’ni şiddetle tenkit eden Baş Muharriri Hasan Fehmi Bey’in Galata Köprüsü üzerinde vurulması ve katilin yakalanmaması; âlaylı zabitlerin (subayların) ordudan çıkarılmaları; devlet dairelerinde yapılan tensikat (memurların işten çıkarılmaları) üzerine pek çok memurun açıkta kalması; halkın ruhî temayül ve mâneviyatına karşı İttihad ve Terakkî komitesinin lâubali davranması; İttihad ve Terakkî kurucularıyla kumandanların halk arasında şayi olan masonluğu; Bosna-Hersek ve Bulgaristan felâketleri sebebiyle, halk arasında bu vilayetlerin İttihad ve Terakkî tarafından satıldığına dair şayialar çıkması; ve Paris’te Jön Türkler’le bir müddet çalıştıktan sonra İstanbul’a gelip Şûrâ-yı Devlet âzası olan tarihçi Murat Bey’in o sırada ‘Mizan Gazetesi’nin tekrar neşri ile İttihad ve Terakkî’ye karşı çok şiddetli hücumlarda bulunması; İngiliz gizli servisinin ve İttihad-Terakkî’nin Sultan Abdülhamid’i tahttan indirmek için bahaneler araması gibi sebeplerin tesiriyle ve bazı çapulcuların tahrikiyle ‘şerîat isteriz’ velveleleri ve İttihad ve Terakkî’cilerin olayları teşvik ve kışkırtmalarıyla 31 Mart Vak’ası başlar. 2

Hâdise nasıl başlıyor?

Hâdise vuku’ bulmadan önce, zemin daha önceden hazırlanmış ve olaylar çığırından çıkmaya başlamıştı. Sanki ayaklanma geliyorum diyordu. Çünkü planlar serilmiş, hâdiseler kontrolden çıkmaya çoktan başlamıştı. Son reddede şu hâdiseler yaşanır: “Meşrûtiyet muhafızları olan Avcı taburları, kendi subaylarını kışlalara kapattıktan sonra, gece yarısına doğru Sultanahmed ve Ayasofya Camii meydanında kalabalık bir insan yığını toplanmaya başlar. Bilâhare de o zamanki Meclis binasına doğru yürüyerek Meclisi kuşatırlar. Zamanın sadrazamı Hüseyin Hilmi Paşa ile, Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey’in istifalarını ve İttihadçılar’ın nefyi (sürgüne gönderilmeleri) ile alaylı zabitlerin (kıtadan yetişme subayların) vazifeye iadelerini istemişlerdi. Bu arada Adliye Nazırı Nazım Paşa, Ahmet Rıza Bey zannedilerek öldürülür. Lazkiye Meb’usu Emir Şekip Arslan da, muhalif Hüseyin Cahit (Yalçın) sanılarak vurulur. İsyan hareketine katılan askerde padişaha karşı bir eğilim görüldüğü inkâr edilemez. Bu isyana Sultan’a karşı ayaklanma değil, düzene karşı bir isyan da denemezdi. Tam bir başıboşluk ve kaynayış idi. Silâhlı bir başıboşluk kadar korkunç bir şey düşünülemez. O halim selim Türk neferinin, özellikle subayları aleyhine beliren kin ve husûmeti, nefretle izlenmeye değer bir manzara göstermişti. O tarihlerde, orduda alaylı-mektepli dâvâsı henüz halledilmiş değildi; orduda, neferden askerî mertebelerin en yükseğine kadar alaydan gelme subay vardı. Bunlar mektepli subaylara karşı bir nevi ayrılık hissi taşırlardı. Erler alaylı subayları kendine daha yakın buluyor ve mektepli subay aleyhine gizli de olsa bir düşmanlık duygusu taşıyordu. Şerîat diye başlayan isyan, mektepli subay öldürmekte karar kıldı. Ve târihte büyük bir leke olarak kalacak olaylara İstanbul birkaç gün feci bir sahne oldu.” 3

Hadiseler kaç gün devam ediyor?

Bu isyan ve ayaklanmaya, 31 Mart hâdisesinin oluşmasına sebep olan reaksiyon neticesinde; askerlerden, zabitlerden, ulemadan, halktan pek çok kişi katılır. Bu isyan ve kargaşa Rumî 31 Mart 1325’de (Milâdî 13 Nisan 1909) başlayıp, Rumî 11 Nisan 1325 (Milâdî 24 Nisan 1909) gününe kadar devam eder. Bu kargaşa esnasında daha evvel Yıldız Sarayı’nı denizden topa tutmak hevesinde bulunan Asar-ı Tevfik Süvari Reisi Ali Kabulî Bey, kendi bahriyelileri tarafından Yıldız Sarayı’na yakın bir yerde öldürülür. Bu arada “Tanin” ve “Şûrâ-yı Ümmet” gibi gazetelerin idarehaneleri de tahrip edilir. On bir gün devam eden bu kargaşa ve anarşi Selânik’ten hareket edip gelen Hareket Ordusu ve başında bulunan Mahmut Şevket Paşa’nın İstanbul’u kuşatarak duruma hâkim olması ile son bulur. 4

Dipnotlar:

1- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 38, 39. 

2- Eski Said’den Yeni Said’e, Çağın Örtüsünü Kaldıran Bilge, Mustafa Süzen, 2015, s. 134-135.

3- Doğmayan Hürriyet ve Yarıda Kalan İhtilâl, Alpay Kabacalı, s. 128, Engin Yayınları, İst. 1995.

4- Eski Said’den Yeni Said’e, Çağın Örtüsünü Kaldıran Bilge, Mustafa Süzen, 2015, s. 138-139.

Okunma Sayısı: 2859
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Halil İbrahim KARAHAN

    8.3.2021 05:06:37

    Allah razıolsun hayırlı işlerde sizi devam ettirsin gayet güzel araştırıp düzene koymanızdan dolayıTEBRİK EDERİM.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı