"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’ları yazarak çalışmak

Abdurrahman AYDIN
18 Ekim 2020, Pazar
Risale-i Nurlar’ı ihlâsla kendine okuyan bir şahıs farz edelim. Bu şahıs, yarım saatte 10 sayfa okursa mı, 5 sayfa okursa mı yoksa bir sayfa okursa mı daha çok istifade eder?

İlk bakışta “10 sayfa okursa daha çok istifade eder” denilebilir.

Gerçi bunu tesbit etmek ve herkes için genel geçer bir formüle bağlamak yanıltıcı olur. Fakat “Ne kadar çok sayfa okursa o oranda istifade edeceğini” zannetmek de aynı şekilde yanıltıcıdır.

Zira istifadeyi etkileyen asıl faktör “okunan sayfanın miktarı” değil “ayrılan zamanın miktarıdır!” İstifade derecesi, ayırdığı vakit nispetindedir. Kemiyetin değil, keyfiyetin önemli olduğu kaidesi burada da geçerlidir. Okuma hızı ile derinliğine kavrama birbirinin aleyhinedir. Hız yükseldikçe kavrama sathîlleşir.

Risale-i Nur gibi çok geniş ve derin manaları barındıran bir eseri, güya “çok okumuş” olabilmek veya “kitap bitirebilmek” için hızlı okumaya kalkmak, ülfet ettiği ve öğrendiği zahirî manalarla yetinmek ve sathî kalmaktır.

(TAVZİH: Bu yazıda “istifadeyi etkileyen asıl faktör” derken konuyu sadece nesnel açıdan ele alıyoruz. Yoksa istifadenin asıl faktörleri çok daha başkadır. Meselâ ihlâs, takva (günahlardan sakınmak), sadâkat (güvenerek bağlanmak), tesbîhata devam, ihtiyacını hissederek kendi yaralarına şifa niyetiyle okumak, uhuvvet ve tesanüd sayesinde veliyy-i kâmil hükmündeki şahs-ı mânevîye entegre olmak vb. gibi daha pek çok esbaba riayet, feyiz alabilmenin ve istifade edebilmenin asıl manevî sebepleridir. Ancak bunlar, bu yazının konusu değildir.)

Her birkaç kelimede bir durup düşünmeden, konulan kayıtları fark etmeden, lügatlere bakmadan, bazı cümlelerin altını - üstünü çizmeden yahut notlar almadan yapılan düz bir okuyuş zayıf olmakla birlikte yine de faydadan hâlî değildir. Hatta ilk okumalarda bu yolun tercih edilmesi isabetli olabilir. 

Ancak burada maksadımız “Risale-i Nurlar’ın gazete gibi okunmasının” yanlışlığına dikkati çekmektir. Evet, Nurlar “zikir çeker gibi veya evrad okur gibi” okunmaz! O mahza ilim içinde imandır ve marifettir. Merhum Zübeyir Gündüzalp’ın (rh) dediği gibi: “Kelimeleri (tek tek) görmeye başlamışsak okumaya başlamışız demektir.”

İşte bu açıdan, notlar alarak ve bazı kısımları yazarak çalışmak ehemmiyetlidir.

Kaderin, başlangıçta bu eserleri okumak isteyenleri, bizzat kendi elleriyle istinsah etmeye niçin mecbur ettiği üzerinde durup düşünmek gerekir.

“Risale-i Nur’u yazmanın” beş uhrevî faydasından dördüncüsü olan “kalemle ilmi tahsil etmek” maddesi 1 halen de yürürlüktedir.

Malûmdur ki, Rabbimizin birinci emri “Oku!” olmuştur. Devamında aynı emri tekrar etmiş, ama “Alleme bi’l-kalem” kaydını koyarak2 okumakla yetinilmemesi gerektiğine “ilmin kalemle tahsil edilebileceğine” dikkati çekmiştir.

Hakkı Efendi (rh) hakkında: “Vazifedarane kalemi her gün istimal etmeyenler… hususî isimleriyle has şakirtler dairesi(nden) isimleri muvakkaten tayyedildi” 3 denilerek, yazarak çalışmanın “has talebe” statüsüne yükselten ve bizzat ismiyle duâya mazhar eden bir fazilet olduğu hissettirilmiştir.

Saatçi Lütfi Efendi (rh) için de: “Maksadım o Risaleyi ona yazdırmak, onu has talebeler dairesine idhal etmekti. Yoksa ona o zahmeti vermezdim” 4 diyen Üstad Bediüzzaman (ra) bu yazma zahmetini ondan neşir için değil “has talebe” olabilmesi için istemiştir.

1956’dan itibaren Nurlar matbaalarda basılmaya başlanınca el yazısıyla çoğaltılmasına artık ihtiyaç kalmamasına rağmen Üstad’ın (ra), Birinci Emirdağ Lâhikası’nda geçen: “Risale-i Nur’u yazmanın” sonrasında da “Kalemle Nurlar’a Hizmetin” şeklindeki başlıklarda “yazma” ve “kalem” kayıtlarını kaldırmaması gözden kaçmamalıdır. De- mek o, yalnız okuyarak değil, mümkün mertebe yazarak da çalışılmasını ve kalemin kullanılmasını istemektedir.

Nitekim daha evvel teksir makinesi çıktığında (1946’larda) çoğaltma işi kolaylaştı diye bir taraftan fevkalâde sevinen Bediüzzaman Hazretleri, diğer taraftan makinenin getirdiği kolaycılık karşısında “Atıf Kardaşım! Kardeşler kalemi bıraktılar. Bence teksirin kıymeti yoktur. Kaleme sarılsınlar. Yazıyı bıraktıkları için canım çok sıkılıyor” demiş 5 tale- belerinin kalemsiz-deftersiz olmalarını, her idealist hoca gibi o da arzu etmemiştir.

Çünkü yazarak ve notlar alarak çalışmak, hiç şüphesiz daha etkili, daha kalıcı, daha iyi kavratıcıdır ve “talebelik ciddiyetine” daha çok yaraşır.                          

Hâsıl-ı kelâm, Külliyatı birkaç defa okuyanların, salgınla birlikte hayatın da yavaşladığı bu kış mevsiminde Risale-i Nur’a yeniden başlayıp, ama düz okumak yerine doğrudan kendi dert- lerine, yani zihnî ve hissî hastalıklarına deva olarak buldukları cümleleri yazmaları ve not almaları, bu şekilde kendilerine hususî hizipler (ajanda) yapmaları fevkalâde faydalıdır.

Bu tarz bir çalışmayı, tâ sahabeden beri Üstad Hazretleri de dâhil, birçok İslâm âlimi, hususî bir “Kur’ân Hizbi” şeklinde hep yapmıştır. Çünkü herkesin ihtiyacı, her meseleye aynı şiddette olmaz. Hem bir kez yazmak, üç defa okumaktan evlâdır. Dolayısıyla kalem “talebenin” altıncı parmağı olmalıdır.

Yazma işlemini talebeliğin birinci şartı gibi görenlerin ifratına mukabil, onlara benzeriz korkusuyla kalemi büsbütün bırakmak da tefrit olsa gerektir. “Okuyucu” veya “Yazıcı” gibi isimlendirmelerin lâfzî tanımına takılıp kalmamak gerekir. Belki hem okur, hem de yazar olmak daha iyidir. Göz gibi eli de sevaba sokmak günah değildir!

Çok okumaktan artık ezberleyenlerin yazmaya ihtiyacı kalmadığı gibi, ümmî olan, fakat allâmelerin işini görenler de bundan müstesnadır. Keza, müsait veya müstaid olmayanlar için değil okumak, işleri olmadığı vakitlerde beş on dakika dinlemenin bile “talebe-i ulûm şerefine” ve “beş nevi ibadet sevabına” inşallah mazhar edeceğinde şüphe yoktur. 6

Zaten asıl talebelik ve yazmak “hayatımız bir kalem, onunla sahife-i a’mâlimize geçecek” şekilde o hakikatleri yaşamaktır. Yazmak da artık neşir için değil, iyice kavramak, hatırda tutmak ve yaşamak içindir.

Dipnotlar:

1) Emirdağ Lâhikası 1, 190.

2) Alak 96/1-5.

3) Barla Lâhikası 372; Kastamonu Lâhikası 57.

4) Barla Lâhikası 282.

5) N. Şahiner, Son Şahitler, II/230.

6) bk. Emirdağ Lâhikası 2, 104.

Okunma Sayısı: 4901
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • M. can

    18.10.2020 21:42:47

    Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor. Şualar

  • Mehmet özdemir

    18.10.2020 21:04:44

    Allah razı olsun abi, her zaman arzuladığım fakat bir türlü hayata geçiremediğim çalışma usulü, bu vesileyle inşallah gerçekleşir

  • Ata

    18.10.2020 15:49:32

    Risalei Nur' u zaruri ihtiyaç ve aşk muhabbet kıskacında okumalı.Bu da çok kere isteğe bağlı değil, nasibi olanlara zorlayarak iterek gösteriliyor. Sözler beyin fırtınası ve müzakere havasında/ mecburiyetinde okunmalı.Kişi Sözler' e mecbur olmalı; anlamaya anlatmaya kendini savunmaya.." Ne kadar zahmet o kadar rahmet"İşin başı halis niyet ve samimiyet; ikisi de keramet!..

  • Necati

    18.10.2020 13:57:19

    Allah razı olsun yine kitabın ortasından bir yazı olmuş. Tebrik ediyoruz. Risale-i Nurlar hem ilim, hem tefekkür, hem hakikat olduğundan, sibdire sindire okumak, bazen bir cümlesinde bir kitap kadar ilim ve bilgi bulunduğundan yazarak, tefekkür ederek anlamaya çalışmak son derece önemlidir. Bu pandemi döneminde insaalah daha çok nurlara zaman ayırmak gerekmektedir. Zaten artık Nurlarda ki derin ilmi anlama tahsil etme dönemindeyiz diye düşünüyorum. Hepimiz talebe olduğumuzu unutmasa...

  • Cetin acar

    18.10.2020 12:06:04

    Evet, bu zamanda eserleri matbaalarda neşreden ve onları destekleyen Yeni Asya gazete, kitap ve dergileri Üstadın tarif ettiği "onları yazan ve yazdıran nur talebesi unvanını alır' sözüne masadaktir.

  • Züleyha

    18.10.2020 10:05:44

    Peygamber efendimiz (sav) bir sahabenin Efendimizin sözleri ile alakalı "Ya Rasulallah biz bunları nasıl aklımızda tutacağız" dediğinde "Sağ elinden yardım al" (Hadis-i bilmana) demesi de, aslında yazarak çalışmak, İnsan için öğrenmede daha kalıcı oluyor dersini veriyor. Farkında olmadan bir sunneti işlemiş oluyorsun. Yazmaya teşvik edici bir makale olmuş. Allah razı olsun.

  • Cenk çalık

    18.10.2020 01:28:47

    Hızlı bir çağda yaşıyoruz. Gün içerisinde bunlara bir dur demek lazım. Maalesef bu alışkanlık Risale-i Nur okumalarında da gerçekleşebiliyor. Bir Risaleyi 100 kere sathi okumak mı 1 kere dura dura, düşüne düşüne, müzakereli okumak mı istifadeye medar olur diye kendime sorduğumda cevabı vicdanım ikinci şıktan yana kullanıyor. Dikkat çektiğiniz noktalardan biri zaman ayırmak. Bu nokta çok önemli. Demek ki bir zaman ayrılmalı, planlamalı, yetmiyorsa artırılmalı. Ancak böyle istikrarlı bir anlama ve hakkıyla okuma çizgisini yakalayabiliriz. Çok sayfa okumadan önce mantığımızı 24 saatten ne kadarını ayırabileceğimizi kararlaştırıp kararlı bir duruş sergilemek lüzumu ortaya çıkıyor...

  • Cenk çalık

    18.10.2020 01:20:25

    Beynin bir özelliği de gerçekle hayali birbirinden ayıramaması. "Mış" gibi yaparak bu özellikten istifade edebiliriz. Mesela Risale-i Nur'u anlayarak okumaya çalışırken ve yazarken Üstad'ın yanımızda olduğunu hayal edebiliriz. Bu hayal bize heyecan, şevk, disiplin, verimlilik gibi onlarca katkı sağlayacaktır. Lahikalardaki abilerin heyecanına, coşkusuna ortak olmak belki de Üstad'a mektup yazan abiler gibi yazdığımız risalelerin bizde oluşturduğu intibayı kağıda dökmek şüphesiz harika bir tecrübe yaşamamıza vesile olacaktır...

  • Cenk çalık

    18.10.2020 01:20:05

    İki adet beynimiz var. Sağ lop ve sol lop. Sol lop matematik ve mantık kısmı. Sağ lop sanatçı yani şekil, renk ve hacimlerle düşünür. Beş duyumuzu ne kadar işin içine katarsak o kadar derinlenmesine anlarız. Gözün yanına dokunma hissini yani yazmayı eklediğimizde elbette daha çok hazmetmiş oluruz. Yazmanın ayrıca konsantrasyonu sağlamada teknik bir tesiri olduğu da aşikardır. Yazarken mevzuya odaklanmak çok kolayken, okurken en küçük bir ses, hadise dikkati dağıtıyor. Bu da yazı boyunca yaptığınız atıfları düşündüğümüzde gayet fıtri ve tesirli olduğunu ispat ediyor...

  • Naci

    18.10.2020 01:10:44

    Umumi derslerde Nurları topluluğa okuyan bazı kimselerin süratli okuması da aynı şekilde çok faydalı ve uygun olmuyor. İlkokul öğrencilerinin hızlı okuyabilme sınavını mı yapıyoruz? Malayani olan "spor haberlerini" mi sunuyoruz? Yoksa en derin hakikatleri mi duyuruyoruz? Teennî ile, sindire sindire okuyuversek daha anlaşılır olmaz mı? Hakikaten, hızlı veya çok okumanın değil, yavaş ve dikkatli okumanın ve notlar alarak çalışmanın önemini vurgulamak gerekiyor. Teşekkür ederiz.

  • Oğuz Yiğiter

    18.10.2020 00:34:47

    Allah razı olsun, meseleyi dar bir kalıba hapsetmeden, istidat ve fıtratları da dikkate alarak, külliyattan âzâmî istifadeyi temin için ; nefsine okumak, yaşamak için okumak, ihtiyacını hissederek okumak, gazete gibi okumamak ve buna benzer nirengi noktalara dikkati çeken istifadeye medar, samimi niyetle kaleme alınmış ve kaynaklara atıflar yapan güzel bir makale. Tebrikler, dualar...

  • Said Yüksekdağ

    18.10.2020 00:24:15

    Allah razı olsun..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı