"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“12 kızgın adam”dan dersler

Ahmet BATTAL
03 Kasım 2016, Perşembe
“On iki kızgın adam” isimli Amerikan yapımı antika adalet ve meşveret filmini izlemediyseniz izleyin. İçinde çok sevaplı dersler var. Özetle:

Bir cinayet sanığı idam talebiyle yargılanıyor. Mahkeme ve jüri şahitleri dinliyor, delilleri inceliyor. Ardından jüri oybirliği ile karar vermek şartıyla bir odaya çekiliyor. 

“On iki kişinin oybirliğini yakalaması zor” derken, ilk oylamada bu oran hemen hemen yakalanıyor. Bire on bir,  “sanık suçludur” deniyor. 

Ancak inatçı değil sebatkâr ve inançlı bir jüri üyesi, delilleri şüpheli gördüğünden, “sanık beraat etmeli” diyor. 

Müzakere başlıyor. Önceleri diğerleri daha ziyade o aykırıyı ikna için gayret ediyorlar. Zira akşama bir maç var ve bilhassa bazılarının zamanı kısıtlı. Ama deliller tartışıldıkça şüpheler güçleniyor ve “beraat ettirmeliyiz” diyenlerin sayısı her oylamada biraz daha artıyor. 

Müzakerede ortaya çıkan yeni bilgiler ve gerçekler can yakıcı ve önyargı yıkıcı. İçerdeki kızgın kalabalığı en az rutubetli hava kadar terletiyor. 

Ve sonuç: On iki sıfır karar; sanık suçsuzdur!

Filmin verdiği adalet dersi açık: 

Şüpheden sanık yararlanmalı. Şüpheli deliller üzerine mahkûmiyet bina edilemez. Şüphe mahkûmiyete değil beraata götürür.

Zira masum olması muhtemel birinin cezalandırılması, suçlu olması muhtemel birinin cezasız kalmasından daha kötüdür ve hatta zulümdür.

Filmin verdiği meşveret derslerine gelince:

1. Heyetin yöneticisi, tarafsızlığın faydasını ve gerektiğinde ve bilhassa kendisinin yönetme biçimi beğenilmiyorsa görevden çekilebilmenin erdemini gösteriyor. 

2. Aceleci üyeler, zaman baskısı altında ve aceleyle yapılan bir meşveretin isabetli bir hükmü netice vermeyebileceğini, adalete ve hakka ancak tam bilgilenmeyle ve sağlıklı müzakereyle ulaşılabileceğini gösteriyor. 

3. Duygusal üyelere, adalete duygularını karıştırmanın hem kendileri yönünden ve hem de sanık yönünden riskini gösteriyor, adalet etmek isterken zulmetmenin hatalarına ağlıyor ve ağlatıyor. 

4. Adalete ulaşabilme baskısı hepsini geriyor, kızdırıyor. Ama tarafsız, eksiksiz ve önyargısız bir müzakerenin gerçekleri ortaya çıkaracağını ve oybirliği kararı olarak tecelli eden tam adaleti sağlayacağını öğreniyoruz. 

5. En önemlisi, demokrasinin “mecburen” bir oy çokluğu rejimi olduğunu, ancak aslında “akıl için yol birdir” ilkesi çerçevesinde bakıldığında, meşveret kültürünün, olabildiğince çok kişiyi ve mümkünse herkesi razı ve memnun etmeye yönelmesi gerektiğini anlıyoruz. Bilhassa küçük, kapalı ve birbirini iyi tanıyan topluluklarda iyi bir müzakere yönetimiyle bunun sağlanabileceğini görüyoruz.

Bu dersleri ilişkilerimize uyarlamaya gelince…

Evet, şüphe yok ki, insanız ve nefsimiz var, ama müzakere ortamlarında ve karar ânında nefsanî duygularımızı devre dışı bırakabilmemiz veya olabildiğince törpülememiz şart. 

Ahirete hakkıyla inanmayan ve hadisatın tazyikatı (stres) altında bunalan insanların meşvereti de adalet arayışı da kızgınlıklarla dolu. 

Oysa tevekkülü hakkıyla bilen ve yapabilen mü’min kullar, olayların dağlarvari dalgalarına dayanabilirler ve sakince meşveret ederek kâinata meydan okuyabilirler. 

Okunma Sayısı: 11281
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hayrettin yıldız

    3.11.2016 14:47:09

    Allah razı olsun. Bir şey bütün bütün elde edilemezse de bütün bütün terk edilmemeli. Ancak ısrarla, sebatla, hisleri ve sair indi mülahazaları karıştırmadan hakikati aramak gerek

  • İ.Hilmi Ünlü

    3.11.2016 13:54:21

    Kendi hesabıma bu yazıdan sürekli biz meşveret karar alırız veya veririz veya bizim için esas meşverettir iddiasında bulunanla yönünden ders aldım. Nasıl mı? O iddia sahiplerinin zeminini yıllar önce yaşamış biri olarak iddia ettikleri gibi olmadıklarını aynı zeminin geçmişine rahmet okutacak menfiye evrilmeler olduğudur. Evrak-ı metrukatımı karıştırıken 1992 yılı genişletilmiş meşveret yanlış oldu müzakere ortamında şu anda hayatta olmayan vefatına kadar yazar kadrosunda olan bir arkadaşımızın "eğer bizden ayrılanlar Risale-i Nur hizmetine devam ediyorlarsa bu ayrılık niye? suali ile kanaatlarını paylaşmış. Diğer fikir ve düşünce paylaşanlar da aynı doğrultuda ve değişik uslubta beyanda bulunduklarını bir başka birisinin yazılı notlarında gördüm. Demekki "12" adam gibi hak ve hakikatı araştırma temayülü olmayınca bu gidişle ....

  • Abdurrahman KOÇAK

    3.11.2016 11:45:23

    Mükemmel bir yazı..Evet iştişare yaparken hep hakkı adaleti tefekkür ederek ve hakiki manada vicdanımızın sesini dinleyerek fikrimizi beyan edip karar vermeliyiz.Acele , acil zaman baskısı altında verilen kararlarda sıkıntılı sonuçlar çıkma ihtimali çok yüksek..Teşekkürler...

  • CESUR ADAM

    3.11.2016 10:36:47

    Muhterem hocam rabbim ebeden razı olsun.Günümüz de müslümanların ve hususan RİSALEİ NUR okuduklarını bilip-gördüğüm insanların bu ADALET,HAKKANİYET VE TAHKİKATtan uzaklaşanlarına şahit olunca yüreğim çoooook ağlıyor ve yanıyor.Nasıl MEŞVERET-ŞURA dan haberdar iken TEKADAM ve onun günahlarının peşinden takılmış gidiyorlar.Mevlam onlarada basiret,feraset,iz'an,insaf ve vicdan ile merhamet,şefkat nasip eylesin. Aziz üstadımız ne güzel ifade etmiş;HAK'KIN HATIRI ALİDİR,HİÇ BİR HATIRA FEDA EDİLMEEEZ,evet bu bir müslümanın ve hususan nurtalebesinin baş hedefi olmaldır.Mazaallah ebedi alemleri mahvu perişan olur. Rabbim bizleride bu hak-hakikatlerden,adaletten ayırmasın.

  • turgay namdar

    3.11.2016 09:55:47

    Yazı, Risale-i Nurlardan hukuk dersi alan demokrat nurcular için çok anlamlı. Fakat günümüz Türkiye'si için lüks fikirler bunlar. Bırakın avamı, günümüz hukukçularının Üstad'ın "Bir mâsumu idam etmek mi, yoksa on câniyi affetmek mi daha zarardır?" sözünün çok uzağında olduklarını düşünüyorum. Faydalı bir yazı. Allah razı olsun.

  • Garib Doğu

    3.11.2016 06:41:24

    Fikir ve düşüncenin azami derecede serbest olması,tarafgirlik ve hissilikten uzak olma, sırf hak ve hakikatı,doğruyu arama ve bulma azm ve niyetiyle hareket etme,dahili ve harici etkilerin altında olmama,çok önemli bir hususta konu ile ilgili yeteri kadar bilgi sahibi olmak gerekiyor ki istişarelerden sağlıklı kararlar çıksın.İsabetli hükümler verilsin. Makalede belirtildiği gibi her zaman çoğunluk isabet etmeyebilir. Daha evvel çoğunluk kişiyi suçlu bulduğu halde,şahane fikir ve düşünce hürriyeti,kuvvetli bir muhakeme ile şahısların taassupten azade olarak konuyu derinlemesine incelemeleri ve müzakere etmeleri neticesinde durum nasıl tersine dönüp,suçlu görülen kişi nasıl masum hale gelebiliyor? İbretli bir hadise...Acaba Toplum olarak bu olgunluğa erişebilmiş miyiz? Belkide sıkıntılarımzın çoğu bu konuda rüştümüzü ispat edememekten kaynaklanıyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı