Gençlerin oynadığı bilgisayar oyunlarından bazıları; mevcut puanla silah vb. satın alma, kale fethetme, düşman öldürme, bu başarılardan puan biriktirme ve bu yeni puanlarla daha yeni silahlar satın alıp “işi büyütme” üzerine kurulu.
Denildiğine göre bu oyunların sonu yokmuş. En iyi oyuncular “sona yaklaştık” zannederlerken oyun yazarları hep daha ileriyi yazarlarmış.
Bu sanal alem hikayesinden çok dersler çıkarılabilir. Ama biz doğrudan bize lazım olan bir dersi çıkardık.
Şöyle:
Çok defa çok kişi soruyor.
Aynı kaynaktan beslenen ve aynı ideallerle hareket eden kişiler siyasi tercihlerinde nasıl oluyor da farklı sonuçlara ulaşabiliyorlar?
Hatta birinin yerin dibine geçirdiği bir siyasi kişiliği, hareketi ya da partiyi nasıl oluyor da bir diğeri göğe yükseltebiliyor?
Aslında cevabımız net:
Dildeki söylemlerin ya da eldeki icraatların hangisinin terazinin hayır kefesine konulması gerektiği konusunda fazla bir problem çıkmıyor.
Aynı şekilde terazinin şer kefesinin malzemeleri de aşağı yukarı belli.
Ama terazi çalıştırıldığında bazılarının elinde hayır kefesi ve bazılarının elinde de şer kefesi ağır basıyor.
Hele terazi tutanın abartma merakı ya da arzusu varsa iş iyice çığırdan çıkıyor. Ya hayır kefesini göğe çıkarıyor ya da şer kefesini semaya denk tutuyor.
Sonuç farkının sebebi nedir?
Çoğu zaman ölçekler farklı.
Hayır ya da şer kefesine konulan bir söylem ya da icraat kimine göre bir gram, kimine göreyse bin ton.
Mesela kimine göre iktidarın Ayasofya’yı (yeniden) açmış olması bin ton değerinde bir hayır. Başka birilerine göre ise ancak beş-on kilo eder.
Mesela birilerine göre iktidarın neredeyse herkesi önce bir “cemaat”e dost olmaya teşvik ederek o cemevinin içine doldurması ve sonra da kapıyı kapatıp içeridekilere hırsız muamelesi çekerek ceza vermesi bin ton değerinde bir şer. Ama başka birilerine göre bu konuda iktidarın şer hanesine yazılacak bir kusuru yok. Kusur ve sorumluluk sadece içeride kalmış zavallılarda.
Bazen de ölçülmesi gereken şeylerin bir kısmı göze gelmiyor, kefeye girmiyor ve terazi eksik malzemeyle tartı yapıyor.
Mesela “iktidarın AB politikaları nasıl gidiyor” diye sorduğumuz bazı dostlar, artık olmayan AB Bakanlığından söz edecek kadar ilgisizler. Dolayısıyla onların elinde bu bilgi yok ki bilginin de bir ağırlığı ve teraziden çıkacak karara etkisi olsun.
Ya da “AİHM Yüksel Yalçınkaya kararı ile Türk Yargısını ‘FETÖ Davaları’ konusunda mahkûm etti, haberin var mı?” diye sorduğumuzda o malum dostlar, “Batıdan ne beklenir ki, elbette aleyhimize karar verecekler. Ama bu onların haklı olduğunu göstermez.” diyor.
En vahimi de şu:
Bazılarının terazisi yok. Taklitle yetiniyor. Üstelik o taklit edilenlerin de elinin ayarı ölçüsü yok.
Bu kadar farklılık elbette sonuçların da farklı olmasına yol açar.
Yani kabahat ilkelerde değil.
Günceli doğru okuyamamakta.