İçinde olmasak, karşıdan seyretsek, içinde olanların da birazdan kendi gerçek hayatlarına döneceklerini bilsek, Türkiye’yi izlemek çok keyifli olurdu.
Zira çoğu zaman komedi türünden acayip oyunlar sergileniyor.
Ama oyuncular dram içinde...
Bu oyunlardan biri de perşembe günü Ankara’da yapılan “Türkiye’de Ceza Adalet Sisteminin Güçlendirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesi İçin Yargı Mensuplarının Kapasitesinin Artırılması Projesi Kapanış Konferansı” idi.
AB Türkiye Delegasyonu bu önemli konuyu Bölüm Başkanı Alexander Fricke’in konuşması üzerinden haberleştirdi:
“Ceza adaleti reformunun başarısı, hukukun üstünlüğünün adalet sistemindeki tüm aktörler tarafından kabul edilmesine ve uygulanmasına bağlıdır. AB tarafından finanse edilen proje, ceza hukuku alanında AİHS ihlallerinin azaltılmasına yardımcı olmak amacıyla temel zorlukları tespit etmiş, yasal reformlar önermiş ve eğitimler hazırlamıştır.”
Adalet Bakanlığı da kendi web sitesinde bu önemli konuyu haberleştirdi ve Bakan Yılmaz Tunç’un konuşmalarını vermekle yetindi. Normaldir.
Bir kısmı şöyle:
“Türkiye şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da adli iş birliği konusunda uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerine uymakta kararlıdır. Muhataplarımızdan da terörle mücadelede aynı samimiyet ve kararlılığı bekliyoruz.”
Bakanın muhataplarından samimiyet bekleyen bu cümlelerin anlamı tartışılır. Zira bilhassa AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya kararı ile verdiği “eline silah almamış, somut suç işlememiş birilerine sadece ByLock kullandı diye terörist diyemezsiniz” hükmünden sonra Avrupa’daki muhatapların terör konusunda ne dediği belli. Mesele bizim ne diyeceğimizde...
Bakan ayrıca şunları söylemiş:
“2002’den bu yana yürüttüğümüz reform çalışmalarıyla, ülkemizin temel ceza mevzuatını yeniledik. Böylece modern dünyada geçerli olan, insan odaklı yaklaşımları hukuk sistemimize dahil ettik.”
Bunlar güzel sözler. Di...
Fakat aynı gün akşamüzeri, Bakan’ın bahsettiği o reform çalışmalarının baş mimarı İzzet Özgenç ile ilgili haber gündeme bomba gibi düştü:
Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyelerinin, AKMHP cumhurunun başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hukuk danışmanlığını da yapmış olan TÜBA Üyesi ve ceza hukuku profesörü İzzet Özgenç hakkında “terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerini hedef gösterme” suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu okuduk.
Yani tiyatronun final gülüşü güzel oldu.
Öyle ya, Bakan “mevzuat anlamında iyi şeyler yaptık” diyor ve AB parasıyla uygulamacıları eğitiyor.
Ama aynı gün, o iyileştirmeleri yapan ekibin lideri olan İzzet Özgenç, terör seviciliği ithamıyla yanlı ve bağlı yargıya yem edilmeye çalışılıyor.
O Özgenç ki Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararına uymamasını ve üstelik kararı verenler hakkında suç duyurusunda bulunmasını, Erdoğan’a X’ten yazdığı bir açık tweet mektubuyla ve bu yanlış işler “etrafınızı saran veya çevrenizde tuttuğunuz ‘hukukçu’ geçinen ÇAKALLAR yüzünden” oldu diyerek eleştirmişti.
Adalet Bakanı ise yukarıya da aldığımız konuşmasında “Bir tweet nedeniyle mahkûm olmak söz konusu olamaz. Eğer o atılan tweet içerisinde bir gerçek hayatta işlendiği gibi bir hakaret suçu varsa, şahsiyet haklarına aykırı bir durum söz konusuysa ya da bir suç işlemeyi teşvik varsa, bir terör propagandası varsa nasıl gerçek hayatta suçsa internet yoluyla işlendiğinde de suç olur.” demiş.
Bu gidişle İzzet Hoca da birilerince “terörist” yapılacak. Felek ters dönüyor. Gel de gülme...