AKMHP cumhurunun başkanı Erdoğan, Sezen Aksu’nun şarkısında geçen “cahil Adem ve Havva” söylemi üzerinden koparılan fırtınadan da etkilenerek ve belki de gaza gelerek, geçen Cuma namazı çıkışında Çamlıca Camii’nde şu vahim cümleyi söylemişti:
“Hz. Adem Efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir.”
Bağlam belliydi: Kutsala hakaret varsayımı.
Muhatap belliydi: Sezen Aksu.
Söylem de belliydi: Dilini koparmakla tehdit.
Biz, geçen Pazar günkü “din koparma görevlileri başkanı” başlıklı yazımızda, bu söylemin kutsalı korumaya ve dine hizmet etmeyeceğini, aksine insanları dinden soğutacağını dile getirdik.
Yazımız oldukça yüksek miktarda olumlu yorum aldı.
Ayrıca Çarşamba günkü “Suçlu bir cumhurbaşkanı olabilir mi” başlıklı yazımızda da başka bir vesileyle bu ifadelerin bir tehdit suçu oluşturduğunu dile getirmiştik.
Erdoğan o akşam yandaş medyanın bir kısmındaki blok yayınında kendisinin cevaplarını sorulayan “gazeteci mi gazeteci”lerin önünde idi.
Kara, kışa, iktisadî hayata vs. dair çok şey söyledi. Hemen hemen hepsini anladık.
İkna olduk mu? Hayır. Ama en azından anladık.
Ama bu konuda söylediklerini anlayamadık. Zira o akşam Erdoğan’ın Sezen Aksu’yu önce birazcık öven, ama ardından “kasıtlı hatasına da müsamaha edemeyiz” anlamına gelen “açık”lamasıyla konu adeta daha da “kapandı”:
“Benim insanımızın kutsallarına yönelik hassas bir duruşum var. Bunu da herkes bilir. Ve dilini koparma ifadesini bir kişinin şahsına değil kutsallara karşı hakarete dönük bir tavır olarak ifade ettim.”
Ey okuyucu!
Ne etmemiş de ne etmiş anladınız mı?
Niye etmemiş de niye etmiş anlayabildiniz mi?
Biz anlayamadık. Defalarca dinledik, okuduk, ama nasip olmadı.
Muhalif medya bu sözleri bir tür “geri adım” olarak ifade etti. (Muhalif olmayan medya bu ateşli sözleri eliyle tutup bir şey edemedi.)
Bizce burada bir geri adım filan yok.
Kutsallara saldırıyı engellemenin yolu öncelikle o kutsallara gerçekten hürmet etmekten geçer.
Kutsallara yönelik hassas duruş iddiasında olan, öncelikle kutsalları siyasete alet etmekten kaçınmalı. Başta camiyi ve hoparlörünü siyasete alet etmekten kaçınmalı.
Bunu geçelim.
Asıl mesele şu:
Erdoğan, “Yaptığım yanlıştı. Aşırı tepki verdim. Hatta birileri gaza geldi ve dil koparmaya bile kalktı. Sözlerim suçtu. Bu bir cumhurbaşkanına yakışmazdı ve yakışmadı. Özür diliyorum.” demek yerine, dolaylı olarak da olsa, “benimki bu tarz söylemlerde bulunacak herkese yönelik bir tepkiydi” anlamına gelen ve dolayısıyla “bir kişinin değil gerekirse bin kişinin dilini kesmek görevimdir” sonucu doğuran şeyler söyledi.
Peki bu manevranın dine ve kutsallara faydası ne kadar oldu?
İşte onu gençlere soracağız.