Mail göndermiş ya da yazılarımızın altına yorum yazmış olan okuyucularımızdan istirhamımız, bu serideki yazılarımızın tümünü, sırasıyla ve yeniden, ama sindire sindire okusunlar. Biz yazarken düşünüyoruz, hatta titriyoruz. O halde okuyanlardan da yazılarımızın üzerinde düşünmelerini ve ondan sonra yorum yapmalarını istesek caizdir.
Cevaplara gelince:
1. Bazı okuyucularımız “kişiye kredi vermek” ile ev ya da araç vs. için “kredi kullandırmak” arasında ne fark olduğunu soruyorlar.
Fark net:
Faiz karşılığı nakit kredide, mevduat bankası, elindeki nakdi, kredi alıcısına “nereye harcayacağına ve ne kadar işine yarayacağına karışmam” diyerek verip kullandırıyor. Banka riske karışmıyor, alacağı faiz gelirini biliyor ve bekliyor. Zaten çoğu halde de teminatını fazlasıyla almış oluyor.
Bizim “üç bacaklı” olarak adlandırdığımız “bağlantılı sözleşmeler”le kurulan mal karşılığı “finansman aracılığı” ilişkisi ise şöyle işler:
Leasing şirketi, banka ve benzeri finansman aracısı; kendi parasını, kredi alıcısı adına ve “o mal”ın peşin bedeli olarak, bir satıcıya verir. Malı satıcıdan alan alıcı ise vadeli bedeli bu satıcıya değil, kira ya da taksit halinde ve finansman aracısına öder.
Bu işlemde bir “nakit kredi” yani “ödünç akdi” yok. Mal bedelinin peşin ve vadeli ödenmesi var.
2. Katılım bankaları neyi nasıl yapıyor?
Katılım bankaları (özel finans kurumları) bu tür kredi (anapara garantili ve sabit faizli nakdi kredi) kullandıramaz. Kanunen yasaktır.
Bu bankalar nakit krediyi ancak kâr ve zarar ortaklığı yatırımları biçiminde kullandırır.
Ancak katılım bankalarının kolay işi -ve maalesef asıl işi- “finansman aracılığı” yapmak.
Nakit krediye ilişkin ödünç akdi ile finansman aracılığı akdinin iktisadî sonuçları kısmen benzer görülebilir. Ancak hükümleri ve hukukî/fıkhî sonuçları tümüyle farklıdır. Helâl-haram meseleleri ise bu hükümlerin sonucu olarak devreye girer. Farkı bilmeyi ve kaynağa nüfuz etmeyi gerektirir.
İslam âlimlerinin çoğunun, belli şartlarla da olsa vadeli satış aracılığına fetva verdiği biliniyor.
3. Satış sözleşmesine konu olan malın vadeli fiyatının enflasyona göre değişeceğinin kararlaştırılması halinde durum nedir (TOKİ’nin yeni usul ev satışında olduğu gibi)?
Bu akit -içeriğine bakılarak- garar (belirsizlik) içeren ve dolayısıyla caiz olmayan bir akit olarak görülebileceği gibi “endeksli ödünç”ün bir benzeri olarak “bedeli endekslenmiş satış” şeklinde de görülebilir.
Bu konu da şartlarını ve hükümlerini yine fıkıhçıların inceleyeceği bir konudur. Biz şimdilik ikincisine yakınız.