Okuyucularımızın çoğunun gündeminde siyaset yok.
Siyaset varsa da “parti siyaseti” yok. Parti siyasetini biliyorlarsa da günlük siyasetle ilgilenmeleri söz konusu değil. Partilerin kapısından bile girmiş değiller. Siyasi entrikaları ise hiç bilmiyorlar.
Onlar iman, hürriyet ve meşveret merkezli kendi aslî işlerine ve hizmetlerine bakıyorlar. Doğru da yapıyorlar.
Ama bir de bizler gibi Dünya ve Türkiye siyasetini izlemek ve siyasetçiye hak ve adalet dersi vermekle mükellef köşe yazarları var.
Ve bir de bu köşe yazarlarına fikir soran ve bilgi aktaran meraklı ve ilgili bir yakın çevre var.
Bu sebeple bilhassa bu iki ekip, siyasetlerle, belki de mecburen, ilgileniyoruz.
Ama görüyoruz ki Türkiye’de siyasetler düzgün bir hat üzerinde yürümüyor. Darbeler, darbemsiler, bel altı vuruşlar, kurt dumanları vs. her türden siyasetçinin yürüyüşünü bozuyor:
1. “Liderci siyaset anlayışı” şahsi keramet ve karizma siyasetini fikir ve ekip çalışmasının önüne geçiriyor ve dolayısıyla “kişi gider, siyaseti de partisi de biter” kuralı geçerli oluyor.
2. “Ahlaksız siyaset anlayışı”, “başkasını yutmakla besleniyor” ve menfi siyasetin hacmini büyütüyor.
3. “Kapalı siyaset anlayışı” siyasi şeffaflığa ve bilhassa siyasetin finansmanının denetimine izin vermiyor. Kirli pazarlıklar ve zehirli kaynaklar siyaseti de zehirliyor.
4. Bunlara bir de parti içi demokrasinin öldürülmüş olması eklenince geriye ölü ve hatta zombileşmiş siyaset kalıyor.
Sonuç: Hangi cereyanın hangi rüzgarlardan ne yönde etkileneceğini tahmin etmek de hangi tabelanın ardındakilerin hangi cereyana ne ölçüde yakın olduğunu anlamak da zorlaşıyor.
Bu sebeple siyasi gidişattaki her yol ayrımında ve her ray değişikliği ihtimalinde haritayı yeniden açıp bakmamız lazım.
Evet, ray makasının kolu ya da düğmesi bizim elimizde değil. Ama bizim de bazı ideallerimiz ve iddialarımız var ve olmalı:
1. “Türkiye’yi demokratlar yönetmeli” gibi.
2. “Demokratlar Türkiye’yi demokratlığa yakışır şekilde ve hukuk devleti hedefiyle yönetmeli” gibi.
3. “Avrupa Birliği hedefine giden yolu arayıp bularak yönetmeli” gibi.
4. “Demokrasisini yerleştirmiş Türkiye, Türk ve İslam dünyasına lider ve örnek olmalı” gibi…
Bunlar güzel ve kıymetli. Ama ayrıntıları bilmek ve yönlendirmek de önemli. Bu ise hem geçmişi ve bugünü bilmeyi ve hem de geleceği doğru tahmin etmeyi gerektiriyor.
Mesela AKP, İYİP, CHP ve diğerleri bundan sonra nereye doğru gider ve ne yönde nasihat etmemiz lazım?
Mesela bütün dünyada bir fırtına gibi esip duran milliyetçi rüzgarlar; Dünyada, İslam Dünyasında ve Türkiye’de hangi çatıları uçuracak, hangi dalları kıracak?
Mesela ılık rüzgâr bekleyen demokratların yelkenlisi Kemalizm ve milliyetçilik fırtınalarından nasıl etkilenecek? Yelken direği mi kırılacak yoksa rotası mı şaşacak?
Birbirimize, uzmanına ve ilgilisine sormamız ve bilgiyi büyütmemiz lazım.
Bu konularda sohbet ederken Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik espri yaparak “falcıları mı çağırsak acaba” dedi ve derinlerin yönettiği Türkiye siyasetinin bu içler acısı halini deşifre etti.
Gerçekten işimiz zor.
Mesela Suudi Arabistan vatandaşlarının böyle bir derdi yok. İyi kötü bir demokrasi tecrübesi ve ideali olan bizim gibi ülkelerin ise var.
İyi ki var. Derdimizi seveceğiz.