Çarşamba akşamı neredeyse bütün televizyon kanallarının iştiraki ile yapılan muhteşem yardım kampanyasına maalesef “kamu bağışları” tartışmasının gölgesi düştü.
Kamu sermayeli bazı bankaların ve diğer bazı kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey yöneticilerinin bu kampanyaya katılıp “devletin parası”nı bağışlamaları haklı tartışmalara konu oldu.
Bilhassa filigranlı kâğıda para sıfatını veren bir banka olan ve bankaların bankası da denen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun, hem konuşmasının bağımsızlığa zıt muhtevası ve hem de temsil ettiği kurum adına bağış açıklaması hem hukukçuları ve hem de iktisatçıları hayli şaşırttı.
İşin bu yönünü ehli müzakere etmeye devam edecektir.
Kamudan kamuya “bağış”ları en iyi anlatan çizim, ara kablosunun fişini ara kablosunun prizine takıp çalıştırma(!) görseli idi.
Bu konuyu bizce en veciz anlatan tweet ise Türk Demokrasi Vakfı Başkanı Dr. Salih Uzun’un şu cümleleri idi:
“Kör, sağıra ‘çok güzelsin’ demiş. Sağır duyamamış. Dilsiz duymuş ama söyleyememiş gerçeği. Ah be güzel ülkem!”
Gerçek bu ve üstelik giyinik değil ama biz de dilsiz değiliz.
Bu sebeple o çıplak gerçeği “setr-i avret miktarınca” giydirip söyleyeceğiz.
Programda Acun Ilıcalı’nın samimileşme ve tatlı pazarlık sürecindeki ilk muhataplarından olan Fettah Tamince’ye “ağabey” hitabıyla akıllara bazı kurtlar düştü. Şöyle:
Doğru olmadığını ummak istediğimiz bazı rivayetlere göre, eskiden, bir “cemaat”, himmet toplantılarında iş adamlarını “gaza getirmek” için, önceden ayarlanmış bazı iş adamlarını öncü kuvvet yaparmış.
Öncülerin verdiği senetler ve çekler işleme konulmaz ve programdan hemen sonra ehlince sahiplerine iade edilirmiş ama onların ardından himmete “sürüklenen”lere bazen gerekirse icra takibi başlatacak kadar sert davranılırmış.
Elbette şimdilerde böyle şeyler olmuyordur ve o akşamki yardım programını organize ve icra edenlerin ne mazide ve ne de bugün bu tip işlerle alakaları da yoktur.
Ama neylersiniz ki akla bazen bazı şeyler gelebiliyor. Bu da bizim aklımıza o akşamdan düşen nasip.
O gece kamu kurumlarının yöneticileri “o türden öncü kuvvet” olarak mı görevlendirilmişlerdi, bilemeyiz.
O yöneticiler, o programda açıkladıkları bağışlar için kendi kurumlarının yetkili kurullarından yetki aldılar mı? Almadılarsa hesap verecekler mi? Vermeyeceklerse yarın öbür gün başka yerlere de dilediklerince bağış yapma hakkını elde etmiş sayılacaklar mı?
Bu gidişattan kamu yönetimi ve bütçe denetimi sistemi nasıl etkilenir? Topyekûn kamu da depremin enkazı altında kalmış olmaz mı?
Cevaplar hepimizin konusu. Zira para hepimizin parası.
Dileyen dilediği gibi anlayabilir ve cevaplandırabilir.