"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hilafet meselesi ve magazini

Ahmet BATTAL
07 Ocak 2024, Pazar
İslam Devleti kavramı ve Türkiye’nin İslam Dünyasıyla ilişkileri (İslam Ülkelerinin birliği yani İttihad-ı İslam’ın teşkilatı) konusu Türkiye’de siyasetin önemli tartışma konularındandır.

Bir devletin İslam devleti olması ile o devletin hükümet ettiği ülkenin İslam Ülkesi olması arasında paralellik var. 

İslam Ülkesinin devleti tam demokrasiye geçebilmiş ise o milletin İslam’ı sahiplenmesi nisbetinde ve neredeyse kendiliğinden devlet de İslam Devleti olur. Adında ve Anayasasında İslam kelimesi olsa da olmasa da. 

Demek ki Müslümanlar için asıl mesele milletin hakikaten İslam olması ya da İslamlaşmasıdır. 

Müslümanların ekseriyeti teşkil ettiği bir ülkede ikinci mesele ise demokrasinin kâmil manasıyla sistemleşmesi ve tatbik edilmesidir. 

Meclis hâkimiyetinin millet hâkimiyeti olarak tezahür ettiği hallerde, Müslüman milletin hâkimiyeti, milletin Müslümanlığının kalitesi nisbetinde devleti de İslam Devleti haline getirmiş olur. 

Konu şeriatın kamusal ve kurumsal boyutuyla yani İslam Hukukunun hürriyet tarifiyle de ilgili. 

Müslüman çoğunluğun Müslüman olmayan azınlığa hükmetme ve dinî tercihler konusunda cebretme hakkı var mıdır? 

Çoğunluk azınlığa temel haklarını da tanıyarak hükmettiğinde bu hükümranlık adaletli bir hâkimiyet olabilir. Mazide birçok “İslam Devleti”nin tatbikatı bilhassa bu konuda oldukça iyidir. 

Zaten azınlık kavramı açısından aslolan tarif şudur: 

Azınlık, “çoğunluğa nazaran az haklara sahip olan” demek değildir. Aksine azınlıklar, kendisine çoğunluk tarafından tanınmış olan ekstra haklar yardımıyla desteklenerek azınlık psikolojisinin ve sosyolojisinin etkisinden kurtarılmaya çalışılan gruplardır. Bu sayededir ki azınlık, çoğunlukla ve devletle, olabildiğince gönüllülük esası üzerinden bağ kurar. Dünyevi haklarda eşitlik bu fırsatı sağlar ve samimiyeti beraberinde getirir. İşte Kuzey Batı ülkeleri…

Türkiye gibi inkılapçı sekülerizmi yaşamış ülkelerde ise gerilim, devlet gücünü -çoğu zaman entrikalarla ve gayrimeşru bir şekilde- elde etmiş olan azınlıkların bu gücünü çoğunluğa iade etmeye yanaşmamasından doğar.  

Devrimcilik bu sebeple jakobenizmdir. İnkılapçılar bu sebeple demokrasiden haz etmezler. Bu sebeple onlar “demokrasi ile laiklik çatışabilir ve çatıştığı hallerde demokrasi feda edilir ve laiklik muhafaza edilir” derler. İşte Fransa…

Jakoben laiklik ile demokratik laiklik arasında çağdaş gelişmeler sebebiyle ortaya çıkan gerilimde tercihini ikinciden yana yapan Müslümanlar ise laikliği din ve vicdan hürriyeti olarak tarif ederler. 

Devletin, dinler, mezhepler ve cemaatler arasında lehe ya da aleyhe taraf tutmaması, aslında dinî samimiyeti de besler. Demokrasisini yerleştirmiş ülkelerde dinî ve siyasi münafıklığın neredeyse hiç görülmemesinin sebebi de budur. 

Özetle, demokratik cumhuriyetçi dindarlar için, 1922’de halifenin saltanatının kaldırılıp hükümet etme yetkisinin Ankara’ya alınması isabetlidir. 1923’te bu işin adının konulması suretiyle cumhuriyetin ilanı da isabetlidir. 

Yine 1924’te Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisinin İstanbul’daki şahıs halifenin oturduğu hilafet makamını ilga ederek hilafet vazifesini kendi üstüne alması da isabetlidir. 

Hatta bu “şahıs halifeden heyet halifeye geçilmesi” ve “gücün tekleştirilmesi” fikri, çağın siyasi müçtehidi Bediüzzaman’ın da teklifidir. 1922 sonunda Ankara’da Mecliste okuyup dağıttığı Beyannamenin son paragrafı açıktır. 

Dindar demokratik cumhuriyetçiler için asıl problem, 1922’de ipuçları görünen ve 1924’ten sonra inkılaplarla hız kazanan despotik ve lâdinî laiklik ve ulus devlet (milli devlet) anlayışına dayalı tektipleştirici cebrî uygulamalardır. 

Millet, hâkimiyetini ve iktidarını demokrasi ve Meclisler eliyle geriye almak ve İslam ülkeleriyle samimi bağ kurarak örneklik etmek istemektedir. 

Bu istekle siyasal İslamcı antidemokrat tayfanın istediği hilafet arasında hiçbir benzerlik yoktur.  

Türkiye’nin yüz yıllık demokrasi serüveni de aslında bu gerilimin hikâyesidir ve sürmektedir. 

Yeşil bayrak muhabbeti işin magazinidir. 

Okunma Sayısı: 2505
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Arda yıldız

    7.1.2024 13:11:05

    Ahmet abi yazınız güzel. Fakat büyük bir haksız yargıya vararak noktalamanız üzücü. Hilafetin mecliste olması savunulabilir. Ama hilafet isteyenleri jakoben laikçilerden farksız göstermek büyük bir zulüm olur. Neye istinaden bunu iddia ediyorsunuz açıklamalısınız? Elinizde bir veri var mı?

  • Nihat

    7.1.2024 12:41:28

    Kaleminize sağlık

  • İbrahim Ersoylu

    7.1.2024 11:55:37

    İslam devleti, Müslümanlar ve Hilafet ile alakalı çok güzel, hakikat ve isabetli bir değerlendirme. Ahmet Hocamızı tebrik ederiz.

  • Murat Cansız

    7.1.2024 01:05:35

    Kalemine yüreğine sağlık Ahmet Battal hocam

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı