"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sinsi İngiliz siyasetini Risale-i Nur mağlûp etti

13 Haziran 2021, Pazar
Bediüzzaman: Elli beş seneden beri İngilizlerin bu gizli çalışan düşmanlarına karşı Risale-i Nur’u ikameye çalıştım. Cenab-ı Hakk’a yüz bin şükür olsun ki, Risale-i Nur onların bu sinsi siyasetine karşı geldi ve onları mağlûb etti.

DİZİ: RİSALE-İ NUR EKOLÜ VE AVRUPA BİRLİĞİ - 5
AHMET BATTAL

Birinci Bölüm: Nur Talebeleri ve demokratlar AB için de aynı düşünüyor

İkinci Bölüm: Meşveret, hürriyet ve adalet için AB

Üçüncü Bölüm: Avrupa ikidir

Dördüncü Bölüm: Bediüzzaman: Hangi cür’etle vicdan hürriyetini kırıyorsunuz

Altıncı Bölüm: Dindar İsevîlerin bir temsilcisi AB’dir

***

10. NATO’ya üyelikten AB kapılarına Bediüzzaman’ın NATO konusundaki tavrı AB konusunda da önemli bir ipucu oluşturabilir: 

Kuzey Kore’nin komünist blokun eline geçmesi üzerine ABD ile SSCB (Sovyetler Birliği) arasında Kore üzerinden başlayan ve sonra Çin’in de dahil olduğu güç mücadelesi öncekilerden farklı bir sebebe ve renge sahiptir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, kazanan devletler kendi aralarında ikiye bölünmüşler ve dünya artık NATO adıyla şekillenen “Hür Dünya” ile Varşova Paktı adıyla şekillenen “Komünist Blok”un soğuk savaşının sahnesi haline gelmiştir. 

Bediüzzaman bu durumu erkenden görmüş ve Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini desteklemiştir. 

Bu desteğin açık delili Risalelerde yer alan ve Komünist Blok aleyhinde net ifadeler ihtiva eden beyanlardır. Bu delilleri burada saymaya gerek görmüyoruz. 

Buna yardımcı diğer bir delil ise, yine Bediüzzaman’ın, Abdülkadir Badıllı tarafından neşredilmiş olan “Bediüzzaman Said Nursî, Mufassal Tarihçe-i Hayatı” adlı eserin 3. cildinde 1920. ve 1921. sayfasında yayınlanmış olan bir mektubudur. 

Badıllı’nın naklettiğine göre mektuba konu olay şudur: 

Türkiye’nin, NATO’ya girmek için 16 Eylül 1950’de yaptığı ilk müracaata İngilizler karşı çıkmış ve bu sebeple müracaat kabul görmemiştir. Sonraki yıl 23 Temmuz 1951 tarihinde Amerikan filosu İstanbul’a gelmiş, bu hareket ABD’nin, Türkiye’yi, İngiliz ve Fransızların karşı olmalarına rağmen NATO’ya almak istediğine dair bir karar gibi algılanmış ve bunun üzerine Londra’da 17 Ekim 1951’de Türkiye’nin NATO’ya kabulüne dair protokol imzalanmıştır.

Bu süreçte, Bediüzzaman, Emirdağ’daki bazı talebelerinin İngilizlerin Türkiye’nin müracaatına ihanetkârane karşı çıkmalarına üzüldüklerini görmüş ve onları teselli ve mevzuyu izah için 26.06.1951 tarihli şu mektubu yazdırmıştır:

Demokratların içerisinde meb’us Gazi ve Gazi Yiğit gibi dindarlar ve Isparta’da Rüştü ve akrabası ve Emirdağ’ında Mehmet Çalışkan ve Hamza gibi Demokratların hatırı için yalnız bir saat dünyaya baktım. 

Said Nursi

Aziz kardeşlerim, bu yazıyı Üstâdımız yazdırdılar:

İngiliz’lerin bizi Atlantik Paktı’na almadıklarına müteessir olmuştuk. Bilâkis Üstâd’ımızın bize beyan ettiği bu hakikatlar karşısında, alınmadığımıza ruh-u canımızla memnun olduk.

Mehmet, Hamza, Nuri

İngiltere’nin İslâmiyete Karşı Düşmanlığı

 Elli beş sene önce, İngiltere’nin Hindistan Müstemlekât Nazırı matbuatta intişar eden bir makalesinde: “Müslümanların elinde Kur’ân durdukça, İngiltere’nin İslâmlara tamamıyla hâkim olamayacağını, tam hâkimiyetinin te’sisi (sağlanması) için Kur’ân’ın sukut ettirilmesi icabettiğini (Kur’ân’ın Müslümanların gözünden düşürülmesi gerektiğini)” yazmak suretiyle; Hükûmet-i İslâmiye hakkındaki gizli siyasetini açığa vurmuştu.

İngiltere Hükûmeti İslâmlar hakkında iki türlü hatt-ı hareket (siyasî tutum) takib etmektedir:

Birisi: O zamanın, İslâmların önderliğini yapan Türklere karşı olup, Türkiye’de gizli bir ifsad (fesatçılık) komitesi kurarak, Türkleri İslâmiyet’ten uzaklaştırmaya ve Kur’ân’ı Türkiye’de sukut ettirmeye çalışmaktaydılar.

Diğeri de: Türkiye’den başka memleketlerdeki Müslümanlara tatbik edilen siyaset idi ki; Bu siyasete göre de, din hususunda Müslümanlara geniş müsamaha gösteriyorlar ve onları okşuyorlardı. Türkiye’deki faaliyetlerinde, Türkleri İslâmiyet’ten uzaklaştırmak ve bu gayede muvaffak oldukları takdirde, Türkleri diğer Müslümanların gözünden düşürerek, Türklerin önderliğini bertaraf etmek amacını güdüyorlardı.

Lozan Muahedesi’nde, İngilizler İslâmiyet ve Kur’ân aleyhine olan siyasetlerine devam ederek, o zamanki Türk Hükûmeti’yle, İslâmiyeti Türkiye’den kaldırmak esasında anlaşmaya varmışlardı. Eski İngiliz Başvekili Loid Corc, ölünceye kadar bu siyaseti izhar etmiştir.

Lozan Antlaşması’na göre, o zamanın hükûmeti İngilizlere İslâmiyeti peşkeş çekmişler Ve Türkiye’den İslâmiyet’i otuz sene zarfında kaldıracaklarını tahmin ederek, ona göre teşkilâtlar vücuda getirerek, çalışmaya başlamışlardı. Otuz sene geçince, bu müddetin kâfi gelmediğini görerek, tekrar otuz sene daha çalışmak icab ettiğini, o zamanın Başvekili Mecliste açıklamıştı.

Şimdiki Demokratların bazı dindarları, eski İttihad-ı İslâm ve İttihad-ı Muhammedî gayesini tahakkuk ettirmek için çalışanlarla birlikteydiler. Demokratların, eski Hükûmet gibi dini ve şeair-i İslâmiyeyi İngilizlere rüşvet vermeye kalkmamaları icab eder. Zira artık buna lüzum kalmamıştır.

İngilizler son resmî beyanlarında: Türklerin Asyalı ve Müslüman bulunmalarından dolayı onlarla işbirliği yapılamayacağını açıklamışlardır. Halen ehl-i salib fikrini devam ettirdiklerine bu âşikâr bir delildir.

İngilizler de, zaten İkinci Cihan Harbi’nden sonra, Amerika’nın gölgesinde kalarak talî derecede bir devlet olmuştur. Bu yüzden kendilerine fazla ehemmiyet verip, dostluğunu temin için dini rüşvet vermeye ve onlara yaranmaya çalışmanın lüzumu kalmamıştır. İngiliz’in kendisi de bugün Amerika’nın yardımına muhtaç bir haldedir. Demokratlar dört yüz milyon Müslüman’ın nefretini kazanmış olan İngilizlerin dostluğu yerine, bil’âkis Müslümanları intibaha getirip onlarla kardaşlık ittifakı yaparak, onların eskide olduğu gibi önderliğini yapmaya çalışmalıdırlar. Elbette bu daha çok hayırlıdır. Bu hayırlı nokta-i istinadı kazanmak için de, Ezan-ı Muhammedî gibi dinin diğer şeairini de yerine getirmek yeni hükûmetin en büyük vazifesi olmalıdır. 

Yeni hükûmet İngiliz dostluğundan ziyade; Amerikan’ın dostluğuna ehemmiyet vermelidir. 

Çünki Amerika ile Amerikan halkının Âlem-i İslâmla dost olmaları daima menfaatleri icabıdır ve İngilizler gibi İslâmiyet aleyhine bir siyasetleri yoktur.

İşte ben elli beş seneden beri İngilizlerin bu gizli çalışan düşmanlarına karşı Risale-i Nur’u ikameye çalıştım. Cenab-ı Hakk’a yüz bin şükür olsun ki, Risale-i Nur onların bu sinsi siyasetine karşı geldi ve onları mağlûb etti.

Eski İttihad-ı İslâm ve İttihad-ı Muhammedi’nin arkadaşı Demokratların bazı dindarları, her şeyden önce elmas bir kılınç gibi Kur’ân hakikatları olan Risale-i Nur’u ellerinde tutarak Âlem-i İslâmın kardaşlığını kazanmaya... Ve aynı zamanda İngilizlerin son beyanatlarıyla bize karşı takib ettikleri siyaset, elli beş sene önceki siyasetin aynısı olduğu anlaşıldığına nazaran; içimizde bulundurdukları ifsad komitesini yok etmeye çalışmalıdırlar. (Haşiye)

(Haşiye): Otuzbeş seneden beri Euzübillahi mineşşeytani ves-siyaseti diyen ve siyasetle hiç alâkadar olmayan Üstâd’ımız Bediüzzaman yalnız bugün (20.6.951) bir saat için dünya ile meşgul olmuş ve bu hakikatleri yazdırmıştır.

Hamza, Mehmet, Nuri

Bu uzun mektubun anlattığı hususlar içinde konumuzla ilgili olanlar özetle şunlardır:

- İngilizler ve devletleri ile Amerikalılar ve devletlerinin Türkiye ve İslâm dünyasına bakış açısı birbirinden farklı ve zıttır. Birincisi menfi, ikincisi müsbet bir bakış açısına sahiptir. 

- Amerika Birleşik Devletleri vicdan hürriyeti hususunda Türklere daha fazla yardımcı olabilecek bir devlettir. 

- Dolayısıyla demokratlar İngilizlerden ziyade Amerikalılarla çalışmayı benimsemelidirler. 

Buna göre Bediüzzaman, Batı Devletlerini aynı kefeye koymamakta, ekip olabilmek ve birlikte çalışabilmek yönünden aralarında farklar görmektedir. 

AB açısından da durum böyledir ve İngiltere’nin AB’den ayrılma kararının arka planını bu mektupla birlikte değerlendirmekte fayda vardır. 

11. Kore Savaşı ve komünizme karşı blok 

Bediüzzaman’ın Batılı paktlara üyelik konusundaki tavrı ile ilgili diğer bir delil de şudur: 

Türkiye 1950-53 arasında süren Kore Harbi’nde Birleşmiş Milletlerin -ve dolayısıyla NATO’nun- bir ortağı olarak Kore’ye bir tugay göndermişti. 

Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesine karşı çıkmış olan Bediüzzaman’ın bu kere Türkiye’nin bu yeni savaşta bir tarafa destek olmasını benimsemesi ve hatta Bayram Yüksel adlı talebesini bir tür temsilci addederek savaşa göndermesi gösteriyor ki Bediüzzaman bu iki bloktan biri olan ve “hür dünya”nın temsil ettiği “demokrasi bloku”na taraftardır. 

Komünist blokun bugün dağılmış olmasından yola çıkarak bugünkü konjonktürde Batı blokuyla birlikte hareket etmeye ihtiyaç kalmadığı düşünülebilir. Ancak aşağıda yer vereceğimiz bilgiler bu iddiayı da çürütecektir.  

12. Şimal Cereyanı (Kuzeyli fikir akımları) ve materyalizme karşı blok

12.1. Bediüzzaman’ın “Şimal (kuzey) cereyanı” olarak adlandırıp birçok imanî, sosyal ve siyasî meseleyi izah etmekte bir anahtar kavram olarak kullandığı “materyalizm”e ve onun devlet düzenindeki karşılık ideolojisi olan “komünizm”e bakışı da bunların karşı kutbunun yeni merkezi olan AB’ye bakışı hakkında bir ipucu verecek niteliktedir. 

Bediüzzaman’ın komünizmle ve materyalizmle doğrudan karşılaşması çok eski tarihlerde ve ilk dönemlerindedir. 

Bediüzzaman Birinci Dünya Savaşı’nda Milis Alayı komutanı olarak Rus ordusuna ve Ermeni Çetecilerine karşı savaşırken 1916’da yaralandı ve esir düştü. Esaretinin uzun kısmını Kuzey Rusya’da Volga Nehri’nin kıyısındaki Kostroma’da (yaygın, ama yanlış şekli Kosturma) geçirdi. Savaşın sonuna doğru Rusya’da Çarlık rejimine karşı Yahudilerce ayaklandırılan işçilerin çıkardığı ve adına Ekim Devrimi denilen ihtilâlle ortaya çıkan yeni düzene geçiş dönemindeki karışıklıktan ve bu sırada ortaya çıkan güç boşluğundan faydalanarak kamptan kaçtı ve uzun bir yolculuk sonunda 1918’de İstanbul’a döndü. 

Çarlık Rusyası’nın monarşisini 1917’de Bolşevik ihtilâliyle yıkan Kızıl Ordu’ya karşı Çarın gizli talimatıyla harekete geçerek Kuzey Rusya’da kurduğu Beyaz Ordu ile komünistlere karşı savaşan Saint Petersburg doğumlu Müslüman Osmanlı kökenli dindar Ortodoks Amiral Aleksandr Vasiliyeviç Kolçak, bu savaşını, bilhassa Sibirya’da verdi ve yenilgiye uğradığı Irkutsk’ta İşçi Partili milislerce kurşuna dizilerek öldürüldü. Rusya İç Savaşı olarak da anılan bu savaşındaki en büyük destekçisi Ortodoks Kilisesi idi. En büyük silâh arkadaşı ise Türkiye’de “Çarın dayısı” olarak bilinen ancak aslında Çarın amcazadelerinden olan Nikolai Nikolaviç Romanof idi. 

—Devam edecek—

Okunma Sayısı: 3329
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai MUMCU

    14.6.2021 00:16:43

    Dessas Ingiliz Gladstone Planini sonuna kadar uygulamak icin Türkiye üzerinde her türlü desassiyete istirak edecek hatta basini cekecektir. Bunun icin veliaht Prens Charlesi bile katletmeleri muhtemeldir, sebebi bizde sakli! Türkiye asla Ingiltereye SIHA ve IHA vermemelidir. Ve asla güvenmemelidir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı