Yarın 15 Temmuz’un dördüncü yıl dönümü.
Yazacaklarımıza hazırlık için bugün önce 17 Şubat 2011 tarihli “Toplumlu Örgüt Riski” başlıklı yazımızı aynen paylaşalım ki bu konulardaki fikrimiz henüz öküz ölmeden ve ortaklık bozulmadan önce yazdıklarımız sayesinde net şekilde anlaşılmış olsun.
***
Örgütlü toplum deyimi bilinir oldu: Fertlerin; hamiyet gayesiyle, hizmet duygusuyla topluma hizmet etmek idealiyle kurdukları organizasyonlara sivil toplum örgütü deniyor.
Ayrıca yine bireylerin bilhassa devlete yön vermek ya da devlete karşı haklarını talep etmek üzere kurdukları siyasî işbirliği organizasyonlarına da sivil toplum örgütü deniyor.
Fertlerin, bu ve benzeri amaçlarla özgürce örgütlenebildikleri toplumsal yapılara ise örgütlü toplum deniyor.
Örgütlü toplum, dış düşmanın hileli işlemlerinden ve parmak karıştırmalarından da korkmayan toplumdur. Zira fertler meselelerine sahiptir ve özgüvenleri yüksektir. Toplumun öz değerleri ve iç dinamikleri de yüksektir ve daima hareket halindedir.
Bir toplum örgütlü toplum değilse ne olur?
Bilhassa çalkantı dönemlerinde, o toplumu kökü ve kaynağı belirsiz bazı gizli örgütler yönetir.
Ama bu örgütler ya da komiteler, toplumu gizlice yönetmek ve yönlendirmek işini toplumsal bir engelle karşılaşmadan yapabilmek için genellikle önceden kendilerine yandaş kitleler ayarlarlar, güç odakları devşirirler ya da oluştururlar.
Dışarıdan ve sıradan bir bakışla bakanlar kitlenin içindeki gizli unsuru değil, sadece bir kitleyi yani “sözde halk”ı görür. Kitleyi oluşturan halk kesimleri de aslında kendi içinde yuvalanmış habis uru göremez.
Oysa bu hallerde ortada “örgütlü toplum” değil “toplumlu örgüt” vardır. Sivil ve hamiyet sahibi gibi görünen toplumsal yapı, bir kılıftır.
Peki, nasıl anlayacağız, bir sivil toplum örgütü ile mi yoksa “toplumlu örgüt” dediğim türden bir tür gizli örgüt ile mi karşı karşıya olduğumuzu?
Kanaatimce mihenk için kullanabileceğimiz ana kavramlar şunlar olabilir:
Karşımızdaki grup;
- İstibdadı bir tehlike unsuru olarak tanımıyorsa,
- İrade serbestisine ve hürriyete önem vermiyorsa,
- Grup içi demokrasiyi önemsemiyor ya da gerekli görmüyorsa,
- Şahsî ve karizmatik liderlere itibar ediyor ve önem veriyorsa,
- Bireysel menfaatini öne çıkaranları süzgeçten geçiremiyorsa,
- Ortak akla değil teslimiyete değer veriyorsa…
İşte o toplumsal yapı, kendi kendisine hangi adı takarsa taksın, örgütlü toplumun bir örgütü ya da kitlesi değil, aslında, “toplumlu örgüt”ün kılıfıdır.
Bediüzzaman’ın deyimiyle, bu tür örgütler “müteharrik-i bizzat” değil “müteharrik-i bilvasıtadır”. Dolayısıyla bilhassa karmaşa zamanlarında ancak bir “alet-i la yeş’ur” olur. Hayır gelmez.
Uyanık olalım.
İslâm dünyasının demokrasi ve hürriyet ihtiyacı bu sebeple kanaatimce bu noktadan başlar.