Tarık, İbrahim beyden ayrılınca hemen telefonuna sarıldı, mesajlarına baktıktan sonra Playstore uygulamasından Yeni Asya Risale-i Nur Külliyatını telefonuna yükledi. Ve sözlerden okumaya başladı.
“”Bismillah” her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı (alameti) olduğu gibi, bütün mevcudatın (varlıkların) lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır (dilinden düşürmediği duasıdır). “Bismillah” ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle.... “
Böylece Tarık bir hafta boyunca 8. Söz’e kadar okudu. Fakat ne tam anlıyor ne de bırakabiliyordu. Tekrar İbrahim bey ile sözleştiği saatte okulun mescidine geldi. Bu sefer yanında sınıf arkadaşı Mehmet de vardı. O da çok meraklıydı. İkisi de İbrahim beyi beklerken muhabbet ediyorlardı. Tekrar dirilmek nasıl olacaktı? Hz. Âdem’den kıyamete kadar belki de 100 milyar insan gelip geçecekti. Bir anda nasıl mahşerde dirileceklerdi?
Tam o sırada İbrahim bey geldi. Selam verdi. İbrahim bey Tarık’a “Arkadaşın ile tanışmak isterim” dedi. Tarık “Sınıf arkadaşım Mehmet. İkimiz de Kayseriliyiz. 3. sınıfı beraber okuyoruz.” dedi.
“Tanıştığımıza memnun oldum Mehmet. Ben de sizin gibi öğrenciyim. Namazı kılalım mı?” dedi.
Mehmet “Ben de memnun oldum. Olur, kılalım biz de sizi bekliyorduk.”
Namazdan sonra tesbihat yapıldı. Ardından İbrahim bey “Tarık Sözler’den hiç okudun mu?” diye sordu. Tarık, “Evet 8. Söz’e kadar geldim.”
İbrahim Bey: “O zaman 8. Söz’ü bize okur musun?”
Tarık memnuniyet duyarak, okumaya başladı. Özellikle de beyaz ve siyah fare ilgisini çekti. “Kuyunun duvarında göğermiş olan o ağacın iki kökü var. İki fare, biri beyaz biri siyah, o iki köke musallat olup kesiyorlar. Yukarıya baktı gördü ki: Arslan, nöbetçi gibi kuyunun başında bekliyor. Aşağıya baktı gördü ki: Dehşetli bir ejderha, içindedir. Başını kaldırmış, otuz arşın yukarıdaki ayağına takarrub etmiş (yaklaşmış). Ağzı kuyu ağzı gibi geniştir... “
8. Söz bitti. Tarık ve Mehmet’in mescide geldiklerinde akıllarındaki soruyu sormak istediler.
Tarık: “Mahşerde milyarlarca insan aynı anda nasıl dirilecek?”
İbrahim Bey: “Bir şehrin elektrik şalterini kaldırdığında tüm şehir nasıl aydınlanıyor ise, işte mahşerde de öyle insanlar dirilecek.”
Mehmet: “Vay, bir elektrik mühendisi öğrencisi olarak hiç aklıma gelmemişti.”
İbrahim bey: “Aslında bunun gibi temsil yöntemi önce Kur’an’ı Kerim’de sonra Risâle-i Nur da bol bol göreceksiniz. Çok uzak anlaşılmaz hakikatleri, gerçekleri bize temsil dürbünü ile Bediüzzaman Said Nursi hazretleri yakınlaştırmış.”
Tarık: “Bizim derse yetişmemiz lazım. Müsaadenizi istiyoruz.”
İbrahim bey: “Müsaade sizin gençler. Bu arada aynı bunun gibi, hakikatleri diğer arkadaşlarla beraber yarın akşam okuyacağız. Siz de katılmak ister misiniz?”
Tarık: “İsteriz. Saat kaçta? “
İbrahim bey, “20:30’da. Numaramı kaydedin, gelince ararsınız.”
Tarık ve Mehmet mescitten ayrılıp sınıfa geçtiler. Artık Tarık kitap okunacak akşamı iple çekiyordu.