Şam’ın düştüğü 8 Aralık’ta, bir yandan Halep-Hama-Humus-Şam yolunu bombalamakla Colani’nin -Şara’nın- başında bulunduğu El Kaide’den türeyen IŞİD’in El Nusra örgütünden dönüşen Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) önünü açan ve Suriye’nin savunma mekanizması ve silâh sistemlerini tahrip eden İsrail, özellikle Başkent’teki askerî tesisleri, uçaksavar ve füze altyapısını, hatta Cumhurbaşkanlığı Sarayı yakınlarını vurmaya devam ediyor.
“İsrail’in güvenliğine zarar verilmesine izin vermeyeceğiz” tehdidiyle Şara’yı da uyararak, “Düşman güçlerin Suriye’ye girmesine izin verirseniz çok ağır bir bedel ödersiniz” tehdidini savuran İsrail Genelkurmay Başkanı, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın “Suriye’de İsrail ile bir çatışma istemiyoruz” ifadesine rağmen Ankara’ya da “ültimatom”la kalınmıyor.
Ve tam da İsrail savaş uçaklarının Türkiye’nin askerî üs yapmaya hazırlandığı Hama’daki T-4 havaalanını, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının intikalinden hemen önce bombalayıp yerle bir etmesini “Türkiye’ye Şam bölgesindeki faaliyetlerine karşı bir mesaj olduğu” uyarısı” yapılıyor.
İSRAİL İLE “NÜFUZ PAYLAŞIMI ANLAŞMASI”
İsrailli yetkililer, Ankara’dakilerle vardıkları “İsrail’in kırmızı çizgileri anlaşması”na atıfla Türkiye’nin Güney Suriye ve Akdeniz’den Irak’a kadar olan sahada herhangi askerî üssün kurulmaması ve Türk askerinin ülkeden bütünüyle çekilmesi” şartlarını öne sürüp bütün dünyanın gözü önünde başta “Hermon Dağı” dedikleri Şeyh Dağı ile Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ndeki işgalde “kalıcı oldukları”nı defalarca deklâre ediyorlar.
Aslında Suriye’deki askerî hedeflerin vurulmasını onayladıklarını açıklayan İsrail Başbakanı Netanyahu ile Savunma Bakanı Katz’ın yanısıra İsrailli generallerin pervâsızca “Suriye’ye bombardımanın süreceği”ni bildirmeleri “maksad”ı açığa çıkarıyor.
İsrail Yedioth Ahronoth gazetesinin, “Soykırımla siyonist rejimin Türkiye’ye, Suriye’nin nüfuz bölgelerine ayrılmasını önerdiği, ABD ve Rusya’nın arabuluculuğunda İsrail’in Ankara ile ‘nüfuz paylaşımı anlaşması’na çalışıldığı” haberi, Irak’tan sonra Suriye’nin de etnik-mezhebî ayırımlarla bölünüp parçalanması “tefrika projesi”ni açıkça söz konusu ediyor. (gazeteler, 7.4.25)
“Tefrika projesi”ne göre, “Suriye’de -yıllarca sürebileceği belirtilen- istikrarlı ve seçilmiş bir hükümet kurulana kadar ülkenin kuzeyi ve doğusu Amerikalıların, batı sahili Rusya’nın, güneydoğusu İsrail’in kontrolünde olacak, kalan alanlar ise HTŞ yönetiminde kalacak”mış! Ki bu durum, öncelikle Gazze’yi işgal ve ilhakla “İsrailleştirme” komplosuyla İsrail’in, Nil’den Fırat’a uzanan “arz-ı mev’ud (vaad edilmiş topraklar)” hesâbına “büyük İsrail”e alan oluşturma emelinin ifşası oluyor.
SURİYE’NİN “FEDERALİZM”LE DİLİMLENMESİ
Neticede, uluslararası arenada İsrail’in baş hamisi ABD ile küresel emperyal işgalci ortaklarının BOP’la dayattıkları Amerikalı Philip Gordon’un “Suriye’nin federalizmle dilimlenmesi; Fırat’ın doğusunda ABD-İsrail taşeronu PYD/YPG’ye ‘Kürdistan,’ ülkenin güneyinde yine İsrail’in kontrolünde ‘Dürzistan,’ batısında ‘Alevistan-Nusayristan’ın kurulması, Şam’la çevresinin ‘Sünnistan’ olarak HTŞ’ye bırakılması plânı” aynen uygulanıyor.
Bu konuda Antalya Diplomasi Forumu’na katılan Columbia Üniversitesi ekonomi profesörü ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı Jeffrey Sachs’ın ABD’nin “Timber Sycamore Operasyonu”yla Suriye’de iç savaşın tetiklendiği ikrarı dikkat çekici. (gazeteler, 13.4.25)
“Suriye’deki iç savaşı Esad’ın baskısı veya diktatörlüğü değil Washington başlattı, 2011’de İsrail’in talebiyle ‘Başkanlık emri’yle Esad’ı devirme kararı verildi” diyen Amerikalı Sachs’ın, “CIA’nın plânıyla Netanyahu Orta Doğu’yu İsrail’in hegemonyasına göre şekillendiriyor. Nitekim 2024’te ABD’nin bölgede eğittiği ‘örgütlerden biri’ iktidara getirildi” tesbitleri vakıayı ortaya koyuyor. Ve “Suriye operasyonu”nun bir “Amerikan-İsrail tefrika ve imha projesi” olduğunu bir defa daha tescil ediyor.
Özetle, ecnebî işgalciler ve işbirlikçilerin desteğiyle İsrail, Suriye’yi dizayn etme peşinde, bunun operasyonları yapılıyor; ve ne yazık ki Ankara’dakiler bu “operasyon”a âlet ediliyor.