Mü’min, ölene kadar ve öldükten sonra da, hiçbir zaman yalnız değildir.
Yanında, Kur’ân’daki ifade ile “Muakkıbât” yani “Takipçiler” vardır. İnsanı sürekli takip eden ve peşinden hiç ayrılmayan melekler vardır. Kirâmen kâtibîn melekleri, hafaza melekleri ve müjde melekleri gibi.
Başbakanın ve reis-i cumhurun peşinde koşan gazete ve tv. muhabirleri gibi, yazıcı melekleri de insanın her hâl ve hareketini ve konuşmasını kameraya alırlar. Cennette izlemek ve seyretmek için levh-mahfuz arşivinde bu görüntüler saklanır ve muhafaza edilir. Mü’min için, bu büyük bir nimettir. Çünkü, insanın yapısında ve yaratılışında geçmişi özleme, görme ve anlatma duygusu vardır. İşte insanın bu arzu ve isteği de ölüm sonrası Cennet hayatında gerçekleşecektir. Cennette mü’minler, altın iskemlelere oturup karşılıklı sohbet edecekler ve birbirlerine dünya hayatından görüntülü ve sesli bölümler anlatacaklardır. Bu zevkli, tatlı, hoş ve sevinçli durumu müjde melekleri ölüm anında mü’mine müjde ederler. Çünkü mü’minin en huzurlu, en mutlu, en tatlı, en sürurlu ve en saadetli hayatı ölüm sonrasında başlar. Çünkü ölümle mü’minin dertleri ve sıkıntıları sona erer. Sevinç, zevk, neşe ve hazlar başlar. Mü’min ölümle; dostlarına, akrabalarına, sevdiklerine, enbiyâya, âlimlere ve Allah’a kavuşur.
Hz. Mevlânâ vefat ânında Azrâil’i (as) gördü. Ve ölüm meleğini görür görmez Fârisî bir beyitle şöyle hitap etti:
“Bişiter bişiter ey cân-men,
Peyk-i der-i Hz.Sultan-ı men.”
Yani: “Yakına gel ey benim canım! Ey benim sultânımın habercisi!”
Bedîüzzaman Hazretleri de: “Herkesi titreten ve dehşet veren Azrâil namını zikrettiğimde gayet tesellîdar ve sevimli bir hâlet hissettim. “Elhamdülillah” dedim. Azrâil’i cidden sevmeye başladım ve çünkü insanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun rûhudur. Onu ziyandan ve fenâdan ve başıboşluktan muhâfaza etmek için kuvvetli ve emîn bir ele teslim etmek derin bir sevinç verdiğini katî hissettim. Ve o anda insanın amelini yazan melekler hatırıma geldi. Baktım, aynen bu meyve gibi çok tatlı meyveleri var. Her insan kıymetli fiilini bâkîleştirmek için iştiyâkla kitâbet ve şiir, hattâ sinema ile hıfzına çalışır. Husûsan o fiillerin Cennette bâkî meyveleri bulunsa, daha ziyade merak eder. Kirâmen kâtibîn insanın omuzlarında durup onları yazması, ebedî manzaralarda göstermek için muhâfaza etmesi ve sâhiplerine dâimî mükâfat kazandırması bana o kadar şirin geldi ki, tarif edemem.” diyor. (Fihrist Risâlesi, s.250)
Îman, ihlâs, istikâmet, ilim, okuma, yazma, dinleme, sürur, sevinç, neşe, huzur, mutluluk, sıhhat, âfiyet, ümit, hüsn-ü hâtime, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.