Cenab-ı Hak “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin” buyuruyor. Fakat mâalesef biz kendimizi kurtarmışız da, diğer dinden uzak kişileri gördüğümüzde onlar Cehenneme biz Cenneti gideceğiz diye düşünüyoruz.
Hatta birgün yanıma bir arkadaş geldi. İçki içiyormuş, ben yarım saat namazdan ibadetten bahsettim. Sonra arkadaş gitti. Dindar başka bir arkadaşım yanıma geldi. “Ona boşuna anlatma o zaten Cehennemlik” dedi. Ben tabi çok kızdım.
Dedim “ben o kadar ibadetimi aksatmadığım halde kendimi Cennetlik görmüyor, birde son nefeste ben Cehenneme onunda Cennete girmeyeceği ya da tövbe etmeyeceği ne malûm?” Tabi dindar arkadaşım biraz bozuldu, ama inşallah hak vermiştir. Konu ile ilgili bir hadis paylaşmak istiyorum:
Rivâyete göre, müşriklerden birtakım kimseler adam öldürmüşler ve bir çok cinâyet irtikâb etmişler ve zinâ edip bunda da çok ileri gitmişlerdi. Bunlar bu kusurlarıyla Hz. Muhammed’e (asm) gelerek: Yâ Muhammed! Senin teblîğ ve kendisine dâvet ettiğin İslâm dîni şüphesiz ki çok güzeldir. Eğer bize vaktiyle işlediğimiz bunca cinâyet ve sefâhatin keffâreti (ve arınmak yolu) bulunduğunu bildirseniz, demişlerdi. Bunun üzerine şu meâldeki âyetler nâzil oldu: Onlar ki, Allah ile birlikte başka bir Tanrıya duâ etmezler ve Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Her kim de bunları yaparsa ağır cezâya uğrar. Kıyâmet günü ona iki kat azâb edilir. Ve muhakkak azâbda ebedî zelîl ve hakîr kalırlar. Ancak tevbe ve îmân edip hayır işleyenler başkadır. Çünkü Allah bu tövbekâr mü’minlerin kötülüklerini iyiliklerle değiştirir, çünkü Allah Gafûr, Rahîm bulunuyor... (Sahihi Buhari hadis no: 1729)
Birde Üstad Hazretleri ile birlikte Hüsrev Ağabeyin bir hatırası var şöyleki:
“Başta Üstad olmak üzere, kışın soğuk günlerinde Afyon hapsine giren Nur Talebeleri hep hastalanmışlardır. Hapishane Müdürü Hüsrev Ağabeyi cinayet mahkûmlarının ve gangsterlerin bulunduğu koğuşa gönderiyor. Orada yatanlar, Türkiye’nin birçok vilayetinden gelip cezalarını çekiyorlarmış.
Hüsrev Ağabey koğuşa girer girmez, cinayetten hüküm giyen koğuş sakinleri ona yer bile göstermemişler ve ona karşı çok ilgisiz kalmışlardır. Hüsrev Ağabey de seccadesini yere sermiş ve tam üç gün boyunca abdest ve yemek dışında seccadesinden hiç kalkmamış. Üç gün sonra bu durum koğuş ağasının dikkatini çekmiş, Hüsrev Ağabeyin yanına gelmiş ve:
“Hocam, ben dört adam öldürdüm. Şu, şu ve şu kötülükleri de yaptım. Benim için kurtuluş çaresi var mı?” diye sormuş.
Hüsrev Ağabey, “Sen nerelisin?” demiş. Adam, “Hocam, ben Karadenizliyim” demiş. Hüsrev Ağabey, “Karadeniz’e bir bardak su ilâve etsek veya bir bardak su alsak, denizde bir azalma veya çoğalma olur mu?” demiş.
Koğuş ağası, “Hayır, hiçbir azalma veya artış olmaz” demiş.
Hüsrev Ağabey, “Bak kardeşim, Allah’ın merhametinin yanında deniz bir damla gibidir. Eğer içten ve samimî bir şekilde tövbe edersen Allah hem affedici hem de bağışlayıcıdır. Üstelik Allah, ‘Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin’ buyuruyor” demiş.
Bunun üzerine koğuş ağası, “Tamam, hocam bundan böyle biz de senin gibi namaz kılacağız” demiş ve koğuş arkadaşlarına dönerek kendi üslûbuyla:
“Bakın beyler, bundan böyle herkes abdest alıp namaz kılacak. Çünkü Allah bizi affedecektir. Hocam bunu söylüyor. Hocama karşı da çok saygılı olacaksınız. Bundan sonra edepsizlik istemiyorum” demiş. Koğuş ağası ayrıca bütün döşekleri üst üste koymuş ve Hüsrev Ağabeye,
“Gel, ilk geldiğinde sana karşı gösterdiğimiz saygısızlığın cezası olarak sen bu döşeklerin üstünde üç gece yatacaksın. Biz de betonda yatacağız” demiş, ancak Hüsrev Ağabey ısrarlara rağmen böyle bir şeyi kabul etmemişti.
Sonra hakikaten de herkes koğuş ağasının sözünü dinlemiş ve günde beş vakit cemaatle Hüsrev Ağabeyin arkasında namaz kılmaya başlamışlar. Tesbihatı yaparken de “Ya Cemilu Ya Ellah, Ya Karibu Ya Ellah…” duâsını da hep birlikte söyleyerek koğuşu adeta sallamaya başlamışlar.... “(Mustafa Kılıç’ın aktarması)
İnşallah Allah bizi de affeder. Allah tövbe ve istiğfarlarımızı kabul edenlerden eylesin.