(...)2-Numûneler türünden bize verilen basit/küçük dairedeki ilim, kudret, görme, işitme, mâlikiyet, hâkimiyet gibi sıfatlarlarımızla, sonsuz ve sıfatlar Sahibine ayna oluruz.
Bizim şu kadar gücümüz var, sonsuz Kudretin gücü herşeye yeter. Bizim görüş sınırımız şuraya kadardır, O herşeyi görür. Biz, belli frekanslardaki sesleri işitiriz; seslerin, kulakların ve alıcıların Yaratıcısı en hafif, en gizli sesleri bile işitir...
3-Üstümüzde nakışları görünen İlâhî isimlere aynalık ederiz. Herşeyi mahiyetinde toplayan ve nakışları açıkça görünen yetmişi aşkın isim yansır üzerimizde. Meselâ, yaratılışımızda Sâni’ (Sanatkar), Hàlık (Yaratıcı) ismini; en güzel şekilde, tam kıvamında yaratılmamızda Rahmân ve Rahîm isimlerini ve güzelce terbiyesinden Kerîm, Latîf isimlerini; benzeri durumlarla, duygu ve cihazlarımızla ona ayna oluruz. (Sözler)
Her isimde bir İsm-i âzam var. (Yâni, büyük merhale, yüksek bir derece.) Bu isimlerin nakışlarının dahi bir nakş-ı âzamı (büyük bir nakşı, deseni ortaya çıkışı) var ki, o da insandır. Yâni, bu isimler, atomdan yıldızlara, galaksilere kadar herşeyde bir parça, bir yönü, bir merhalede yansırken, en mükemmel, en kapsamlı, en kıvamlı tarzda insanda yansır, okunur, görünür.
Böylece kâinatın sonsuz kudretin elinde olduğunu, rastgele ve tesadüfen işler dönmediğini biliriz. Ona imân ile tevekkül ederiz. Sonra marifet ile Onun sayısız isim ve Esma-i Hüsna’yı yarattıkları üzerinde okuruz.
Herşeyi hizmetimize sunduğunu anlarız. Sayısız ikram ve nimetlerine karşılık Onu sevmeye başlarız. Tefekkürümüz, zikrimiz derinleştikçe sevgimiz de artar. Sevgi arttıkça da ruh ve kalbimiz o nisbette ferah bulur. Ruhumuz ve kalbimiz tam bir itminan içinde Rabbine yönelir.
İşte, Esmâ’nın cilvelerini, bir anlamda tezahürlerini, yansımalarını okuyabildiğimiz, benliğimizin mahiyetini anladığımız, acz ve fakrımızı idrak edip benliği, kibiri terk ettiğimiz; tevâzû ve mahviyet içine girdiğimiz oranda İsm-i Azam duâsına mazhar olabiliriz. Ki, buna, imân şuûru, ibadet/namaz ile boynumuzu bükmek, tesbihatı yaparak, duâ, sâir emirleri yerine getirerek ve yasaklarından kaçınmakla mazhar olabiliriz. O taktirde Onun sevgisini kazanırız. O nsibette de duâlarımız/çağrılarımız cevap bulur. Ve kimbilir, kimi zamanlarda, o nidâlar, duâlar, çağrılar bizim için İsm-i Azam duâsı mertebesine çıkabilir.