Kendisini Türk siyaset bilimci, akademisyen, yazar ve siyasetçi diye tanıtan biri, sosyal medyada yer alan videosunda da bir sürü hezeyanlar etmiş:
“Abdülhamid Said-i Nursi’yi çağırıyor (çağırmamış ve yüz yüze görüşmemişler); dinliyor ve sonra diyor ki, ‘Bu adam deli, bunu tımarhaneye atın!’ Siz Abdülhamid’in deli deyip tımarhaneye attırdığı bu adama akıllı muamelesi yapıyorsunuz… Yahu siz bu adamın kitaplarını hiç okudunuz mu? Bu adam kendisine vahiy geldiğinden bahsediyor! Bu adam kendisini peygamber olarak görüyor! Allah’tan korkmuyor musunuz?!..” gibi hezeyan, saçma-sapan iddia, iftira, yalanlar savuruyor kuldan utanmadan, Allah’tan korkmadan! İddialarını belgeleriyle çürüteceğiz; burada şu kadarını ifade edelim:
“I. Dünya Savaşında talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşan, vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçen… Bitlis müdafaası sırasında yaralanarak esir düşen… Yaklaşık üç yıl Rusya’da esâret hayatından sonra İstanbul’a dönen… Devlet ricâlinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılanan… Dârü’I-Hikmeti’I-İslâmiye âzâlığına tâyin edilen… İstanbul’un işgàli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlı broşürle büyük hizmet edip işgal kuvvetlerinin plänlarını bozan… Keza, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu’daki kuvâ-yı milliye hareketini “isyan” olarak vasıflandıran şeyhülisläm fetvâsına karşı, mukàbil bir fetvâ vererek milli kurtuluş hareketinin meşruiyetini ilân eden… Bu hizmetleri Anadolu’da kurulan Millet Meclisinin takdirini kazanmış ve Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemal tarafından (“Yüksek fikirlerinden istifade edelim” diye) ısrarla Ankara’ya dâvet edilen… Mecliste resmï bir ‘hoşâmedi’ (hoş geldin) merâsimiyle karşılanan… Mustafa Kemal’le birkaç görüşmesi olan… Kendisine şark umümi vâizliği, milletvekilliği ve Diyânet âzâlığı teklif edilen ve kabul etmeyen… Şeyh Said hâdisesiyle hiçbir ilgisi olmayan, hattâ hâdise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said’i bu niyetinden vazgeçirmeye çalışan” (bknz., Beyanat ve Tenvirler, Enst./inter., s. 18-19.;) Said Nursi’ye ilim, fikir, siyaset dünyası övgüler yağdırırken, muteber ilim ve fikir insanlarından Prof. Dr. Şerif Mardin, Prof. Nur Vergin, Prof. Dr. Nilüfer Göle, vs. gibi yüzlercesi Bediüzzaman’dan sitayişle bahsederken. ona bunları söyleyen, “yalancı, müfteri, sahtekâr” değil de nedir!?
Keza, Allah’ın varlığı ve birliğini, yegane vahiy kitabı Kur’an’ın mucizeliğini, en son vahye mazhar Peygamber Efendimizi (asm), ahiret inancını, sair iman esaslarını, İslam şartlarını ve tüm İslami, insani meseleleri ispat ve izah eden Bediüzzaman Said Nursi’ye aklı başında hiç kimse “Said Nursi kendisine vahiy geldi, kendisini peygamber olarak görüyor!” gibi hezeyanlar etmemiş! Siz hangi akıl ile o iddialarda bulunuyorsunuz! Amiyane tabirle “kafayı mı, kalbinizi mi, vicdanınızı mı yediniz!?”