Öfke, endişe, korku, moralsizlik gibi olumsuz duygular yakamızı bırakmıyor bugünlerde.
Kimi zaman ufak-tefek haksızlıklara maruz kalırız. Bazen insanların ağır sözlerine hedef oluruz. Arada bir vesvese de denen strese duçar oluruz. Pekçok defa da rencide ediliriz.
Bütün bu olumsuzlukların sebebi kendimiziz aslında. Zira, gün içinde farkına vararak veya varmayarak belki 30 kez öfkeleniriz kom- şu veya iş arkadaşlarımıza.
Bir o kadar da haksız yere kalp kırarız. Bir o kadar da çevremizdekileri sıkıntılara sokarız. Bir o kadar da yersiz endişelere kapılırız.
Bir o kadar da başkalarının maruz kaldığı haksızlıklara “iltizamen” iştirak ederiz. Yani, yapılan haksızlıkları gerekli görürüz, “Hak etti!” deriz bilip-bilmeden, araştırıp sorgulamadan. Bir o kadar da başkaları için haksız ve yanlış değerlendirmelerde bulunuruz. Bir o kadar da kalpleri rencide ederiz.
Bir o kadar da korkuturuz insanları, hayvanları… Ve bunlar bize dönüyor tıpkı duvara attığımız lâstik top gibi…
Zira, bu bir kanundur: Men dakka, dukka!
Zira, muhabbet, iyilik, adavet ve hasisliğin karşılıkları peşindir.
Dinleyelim: “Ben kendim, belki yüz defadan fazla tecrübe etmişim ki, bir mü’min kardeşe adavetim (kızgınlığım, öfkem) vaktinde, o adavetten öyle bir azap çekiyordum, şüphe bırakmıyordu ki, bu seyyieme muaccel (peşin) bir cezadır, çektiriliyor.” (Bediüzzaman, Uhuvvet Risalesi, s. 97)
Evet bu fıtrî bir İlâhî kanundur. “Haksızlık, zulüm ve adaletsizliğin” cezasının bir kısmını “adalet-i mutlaka” çerçevesinde bu dünyada da peşin görürüz… Ancak, gaflet bu adalet tokatlarının nereden geldiğinin farkına vardırmıyor!
Allah, kâinatı ve atomdan galaksilere kadar herşeyi “adalet” üzerine bina ettiğini, tanımına bakınca bile anlarız: “Adalet herşeyi yerli yerine koymaktır.”
Haksızlık yapan, haksız yere öfkelenen, kalp kıran mutlak adalet çerçevesinde cezasını peşin görür.
Biz farkına varamazsak da, herkes yaptığının karşılığını mutlaka bulur: “Meselâ, bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı düşüp başı kırılırsa müstahak olur.” (Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 64)
Evet, bu bir fıtrat kanunudur. Korku, endişe, gerginlik, stres, ev hapsimiz, mal ve paramızın değer kaybetmesi, hak ve hürriyetlerimizin kısıtlanması, gergin ve huzursuz olmamız… Kanun kesin: “Eden bulur!”