Bir zamanlar “mezardan adam kaldırıp iktidar için oy kullananlar!” vardı… Bir zamanlar, “Öcalan bizden önde, Öcalan bize yol gösterdi!” diyenler vardı.
Bir zamanlar, “Millî Eğitim sistemi tıkandı, değiştiriyoruz!” diyenler vardı. Bir zamanlar “Milliyetçiyiz, vatanımız için canımızı veririz!” diyen gençler vardı. Bir zamanlar sistemi değiştirecek solcular, komünistler vardı…
Bir zamanlar, “12 Eylül darbesi Malazgirt’ten, Mohaç’tan, Çanakkale’den daha büyük bir zaferdir!” diye gazetelerde ilân edenler vardı.
Bir zamanlar baştan ayağa yasaklarla dolu olan Anyasaya “Evet” diyenler vardı. Bir zamanlar elleri darbecileri, alkışlıyorlardı!
Bir zamanlar, “AKP demokrattır, Anayasa’yı değiştirecek, Türkiye’yi AB’ye sokacak!” diyenler vardı.
Bir zamanlar, “Ayasofya’yı ha açtı, ha açacak” diye her seçimde müjde verenler vardı. Bir zamanlar “Biz olmazsak siz olmazsınız!” diyenler vardı! Bir zamanlar “Kemalist eğitim, ekonomik sistemi, dış politikayı vs, vs.”yi dinî gösterip alkışlayanlar vardı. Bir zamanlar siyasetçilerin hatalarını görmezden gelen, ulemais-su’lar vardı!
Bir zamanlar AKP’yi öve öve bitiremeyen, göklere çıkaran dindarlar, gazeteciler vardı! Şimdi bunlar nerde, nerdeler? Ya, işte böyle; “müstebit Kemalist sistem” budur… Kullanır, kullanır ve bir kenara atar! Şimdi sıra kimde?
Unutmayınız ve “Hem o dalkavuklara deyiniz ki: ‘Yüz binler ihtimalden bir ihtimal değil, yüzden yüz ihtimalle bir helâket gelse, zerre kadar aklımız varsa, korkup, onu bırakıp kaçmayacağız.’
Çünkü, mükerrer tecrübelerle görülmüş ve görülüyor ki, büyük kardeşine veyahut üstadına tehlike zamanında ihanet edenlerin, gelen belâ en evvel onların başında patlar. Hem merhametsizcesine onlara ceza verilmiş ve alçak nazarıyla bakılmış. Hem cesedi ölmüş, hem ruhu zillet içinde mânen ölmüş. Onlara ceza verenler, kalblerinde bir merhamet hissetmezler.
Çünkü derler:
“Bunlar madem kendilerine sadık ve müşfik üstadlarına hain çıktılar; elbette çok alçaktırlar, merhamete değil tahkire lâyıktırlar.” (Bediüzzaman, Mektubat, Risale-i Nur Enstitüsü/internet, s. 405.)