Müslümanların “Kulüp ve encümenleri (meclisleri, cemiyetleri), câmi ve mescidler ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir.” (Divan-ı Harb-i Örfî, internet, s. 28.) Bu mukaddes mekânlar ilmi gelişmelere paralel yenilenmeyince işlevlerini büyük çapta kaybetti ve ıslah yerine kapatıldı!
Buna karşılık Bediüzzaman, İslam medeniyetini yeniden ihya ve inşa projesi olan Risâle-i Nûr hareketinin temelini 1926’da sürgünde bulunduğu Isparta’nın Barla köyünde atmış. “Din ilimleriyle fen ilimlerinin bir arada okutulacağı” yaygın eğitim verecek Medresetü’z-Zehra üniversitesinin ilk şubesi “Medrese-i Nuriye” adlı eğitim merkezi dershaneyi de 1927’de açmış. Ders müfredatı da Risale-i Nur’dur. Aynı zamanda ev, işyeri, bağ ve bahçe, hatta “Dağ ve sahrayı bir medrese ederek” (ESDE, yeni tanzim, s. 158.) yaygın bir eğitim modeli “Medresetü’z-Zehra olarak ortaya koymuş; mensuplarını da Risale-i Nur talebeleri” diye kaydedip şu direktifi vermişti:
“Nur şâkirdleri, mümkün olduğu kadar, her yerde küçücük birer dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır.” (Emirdağ Lahikası, s. 445.)
Medrese-i Nuriyeler, o tarihten günümüze milyonlarca ilim, fikir, dava ehli yetiştirip toplumun gelişmesinde katkıları olmuş. Risale-i Nur araştırmaları, neşriyat vasıtaları gazete, dergi, radyo, tv, sosyal medya yazar, uzman ve elemanları da dershanelerden yetişmiş…
Ne var ki, son senelerde cemaat mensubu bazı üniversite talebeleri bile artık medreselerde kalmak istemiyor; kalanların da bazıları çıkmak istiyor! Şu halde dershaneleri ihya ile işlevleştirmeye mecbur ve mükellefiz. Çünkü, “Bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye (iman hizmeti) en ehemmiyetli bir vazifedir.” (Kastamonu Lahikası, 50. mektup, s. 92.)
Zira, “iman hem nur, hem kuvvet” (güç ve enerji kaynağıdır), hem de hayatın, İslâmın özü, esası, temelidir. İman yoksa, hiçbir şeyin değeri yoktur. Tıpkı, elektrik ve enerji yokluğunda hiçbir elektronik cihaz, alet, makine ve fabrıkaların değersiz olması gibi! İman hizmeti ise, hem dünya, hem ebedi hayatın huzur ve mutluluğunu yegane sebebidir.