Bugün halen bazı-sözüm ona-dindar enteller bile meşrutiyet/demokrasi için “küfür rejimi” diyor. “Demokrasinin” mahiyetine bakmadan isme takılarak İslama aykırı görüyor!
Halbuki, “Tebeddül-ü esmâ (ismin değişmesiyle) ile hakaik tebeddül etmez.” (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 40.) Oduna pamuk dense yumuşamadığı, nüfus cüzdanına “kimlik kartı” denince mahiyet değişmediği gibi meşrûtiyete demokrasi deyince “küfür” olmuyor! Demokrasi kelimesi Yunanca’dır. İslam literatüründeki karşılığı” meşrutiyettir, istişaredir, meclistir, şuradır.” Bediüzzaman, “meşrutiyet-i meşrua” der.
Kulun hakimiyeti ise, izafidir. “Elbette Hakim-i Mutlak Allah’tır. Zira, “Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz. (Kasas Süresi: 88.) Keza, Alim-i Mutlak O’dur. Ama bu, insanlara alim dememize engel teşkil etmez. “Hakim” ve sair Esma-i Hüsna’yı da buna kıyaslayabiliriz.
Meşrutiyet; padişahın, kralın, halifenin başkanlığında seçimle gelen meclis, şura, parlamentonun devleti yönetme sisteminin adıdır. Demokrasi de ise, devlet başkanı veya cumhurbaşkanını halkın seçer. Fark bu. Ayrıca, meşrutiyet Asr-ı Saadet’teki uygulamadır.
Meşrutiyet/demokraside işler emir-komuta zinciri ile değil, kurumsal meşveretle yürütülür. Demokrasinin, meşveretin, meclisin, şuranın İslamın emri olduğu şu suale verilen cevaptan da anlaşılıyor: “İstibdat bu derece bir semm-i katil (öldürücü zehir) olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı meşrûtiyeti (zehirlenme ve hastalıklara şifâ olan tesirli ilâcı, panzehiri) bize târif et.”
“Cevap: Bâzı memurların ef’ali (fiilleri), adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle (karmakarışıklıkla) hâl-i hazırdan fehmettiğiniz meşrûtiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükümetin hedef-i maksadı olan meşrûtiyet-i meşrûâyı (dine uygun meşrutiyeti/demokrasiyi) beyân edeceğim. ‘Veşavirhum fil-emri/Ve işlerde onlarla istişare et. (Al-i İmran Suresi, 159) ”Ve emruhum şura beynehum/Onların aralarındaki işleri istişare iledir.’ (Şura Suresi, 38) âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir… Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir (milletin hakim olmasıdır).” (Münazarat, s. 23.) Meşrutiyet, şer’i delillerle sabittir:
“Asıl, Şeriatın meslek-i hakîkisi, hakikat-ı Meşrutiyet-i meşruadır. Demek Meşrutiyeti, delâil-i şer’iye ile kabul ettim. Başka medeniyetçiler gibi taklîdî ve hilâf-ı Şeriat telâkki etmedim. Ve Şeriatı rüşvet vermedim.” (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 22.)
Meşrutiyet-i meşrua ise: Dinin prensiplerine, Şeriata uygun meşrutiyet/demokrasidir. Hukukun üstünlüğünü, adalet ve kurumsal meşvereti esas alan bir demokrasi demektir ki, Kur’an’da da emredilen, Sünnet-i Seniyye’de ise bizzat uygulamalı olarak gösterilen hususlardır.