Sosyal medyada, “Demokrasi İslam’a uygun değil, Bediüzzaman da karşıydı!” mealindeki tartışmalar üzerine “Risale-i Nur ışığında hürriyet, meşrutiyet/demokrasi” gibi mefhumları ele almak icap etti. İtiraf edelim ki, zaaflarımızdan birisi “medeniyet-i hazıra”ya toptancı yaklaşıp “kötü yön ve günahları” ile “güzel hallerini” ayırt edemiyor olmamızdır! Bu ise, “Bizi dünya rahatından ve ecnebileri âhiret saâdetinden mahrum” (Muhakemat, s. 8.) ediyor.
Şu tespite bakalım: “Amma kâfirlerin medeniyetinde görülen mehasin ve yüksek terakkiyat-ı sanayi, bunlar tamamen medeniyet-i İslâmiyeden, Kur’ân’ın irşadatından, edyan-ı semaviyeden in’ikâs ve iktibas edildiği Lemaat ile Sünuhat eserlerimde istenildiği gibi izah ve ispat edilmiştir. “O ikisine müracaat et; insanların gafil kaldıkları önemli bir hususu görürsün.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 77.)
Diğer vahim bir konu da bu hakikatlerin İslamiyetten alındığını bilmeyen mü’minlerin kardeşlerini batı kültürünün hegemonyasına girmek veya “tekfir” ile suçlamasıdır! Sonuç: Dehşetli çatışma, “kutuplaşma”, kaos ve kriz! Oysa, “Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir.” (Muhakemat, s. 39) Zira, hukuk, sanat ve teknolojinin kaynağı din/vahiy olduğu gibi, hürriyet, meşrutiyet/demokrasinin de kaynağı dindir.
Tarih de şahit: İnsan hak ve hürriyetleri cihanşumül beyannamesi 1948’de değil, 610 yılında ilân edilmeye başlanmış, 632’de tamamlanıp kemale erdirilmiştir. Kur’ân, baştan sona haklar manzûmesidir. Hak ve hürriyetlerin bânisi olan İslamiyet, insan hak ve hürriyetlerini en ince detaylarına ve en mükemmel bir şekilde vaz’ etmiştir. İman/inanç, düşünce, vicdân hürriyeti, karı-koca, çocuk, akraba, komşu hakkı; hangi din ve ırktan olursa olsun tüm hakları, hattâ hayvan, hatta eşya ve çevre haklarını İslâm getirmiştir.
Resul-i Ekrem’in (asm) on binlerce hadisi ve Vedâ Hutbesi temel hak ve hürriyetleri tek tek sıralamış. Bunlar 15 asırdır akıldan gönülden gönüle, yaşana ve anlatıla geliyor. “Çocukluk tabiatıyla heva ve heves ile zünub ve mesavi-i medeniyet (günah ve medeniyetin çirkinlikleri) mehasin zannolunuyor. Halbuki medeniyetin hiçbir hakiki mehasini yoktur ki, İslamiyette sarahaten (açıkça), veya zımnen (üstü kapalı), veya iznen veya daha ahseni (güzeli) bulunmasın.” (ESDE yeni tanzim, 2009, s. 73.) Demek ki, başka medeniyetlerin güzelliklerine -isimden dolayı- karşı gelmek İslami hakikatlere karşı gelmek gibidir!