Kur’ân, kâinatı okuyor! Mürşid-i Ekrem Efendimiz (asm), Kur’ân’ı, kâinatı okudu, hadis ve Sünnet-i Seniyyesiyle okuyor! Sahabe-i Kirâm (ra), Kur’ân’ı, kâinatı, Rasul-i Ekrem’i (asm) okudu! Peygamber varisleri âlimler, müçtehidler, müceddidler, asfiyalar, müdakkikler, muhakkikler Kur’ân’ı, Rasul-i Ekrem’i (asm), Sahabe-i Kirâm’ı (ra) ve kâinatı okudu, okuyor!
Bediüzzaman Kur’ân’ı, Risale-i Nur, bilhassa İşaratü’l-İcaz ve 25. Söz ile Kur’ân’ı, Resul-i Ekremi (asm), Sahabe-i Kiramı, kâinatı okudu. Kırlara çıktığında zerreleri, atomları, hücreleri, bitkileri, hava sahifesini, çiçekleri semavatı okurdu! Okutmaya devam ediyor!
Ve genç yaşlarında yüzlerce cilt hadis ve geçmiş dönemin büyük âlim ve müceddidlerinin kaynak eserlerini okudu, taradı ve bir bölümünü ezberledi! Zaten bunun içindir ki, “Bediüzzaman” ünvanı verilmiş.
Ve “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa, hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimâli var.” (Sözler, internet, s. 628) diyerek bizi okumaya teşvik etti.
Risale-i Nur’u te’lif etti. Ve halen güncelliğini koruyan şu teşhis ve tesbitleri de okutturuyor:
Üç cevherimiz var: İslâmiyet, insaniyet, milliyet.
Üç düşmanımız var: Cehalet, fakr, ihtilâf.
Üç silâhımız var: Marifet (ilim, bilgi), ittifak, millî muhabbet (millet sevgisi), sanat, teşebbüs-i şahsî ve say’-i nefsi.
Okumak, yine okumak, yine okumak! Sonra biri birinizin elini sıkı tutmak, ittihat etmek, ittifak âleminde yaşamak! (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, s. 25)
Biz okumanın neresindeyiz? Halbuki, “Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten (teknolojik olarak, dolayısıyla ilmen) terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz.” (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 64)
Okumanın canına okumayalım, kitap okuyalım! Yoksa canımıza okumaya devam edecekler!