Bir kardeşimiz, “Rahatsız eden karma-karışık rüyalardan nasıl kurtulurum? Risale-i Nur’da bununla ilgili bir ders var mı?” diye sordu.
Cevabını aradığı sual şöyle formüle edilmiş: Güzel düşün, güzel rüya gör, hayatından lezzet al!
Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel rüya görür. Güzel rüya gören hayatından lezzet alır. (Bediüzzaman, Hutbe-i Şamiye, s. 123)
Ömrümüzün önemli bir kısmı uykuda geçer!
Ruh ve duygularımız uykuda iptal olmaz, sadece duyularımızın perdesi çekilir. Dimağımız/zihnimiz, kalb ve sair lâtifelerimiz uykuda da çalışır. Rüya, bu faaliyetlerden birisidir.
Ruh ve bedenen yorulur, dinlenmek için uyuruz. Bu esnada duyu organlarıyla bazı uzuvlarımızın faaliyetleri durur; bir kısmı da rölantiye alınır. Fakat beynimiz, ruhumuz, uykuda da mütemadiyen çalışır. İşte bu faaliyet esnasında rüya görürüz.
Rüyayı gören, ruhumuzdur; çünkü o uyumaz!
Şuurlu olmasa, idrakine varmasak da geçmiş ve gelecek zamana uzanır, birtakım bilgilere ulaşırız.
Rüya herkes için şu görünen maddî âlem içinde, manevî/gayb/fizikötesi dünyaya açılan bir pencere ve gayet güzel ve muhteşem Rabbanî sinemanın seyrangâhıdır.
Görünen âlem içinde gayb/madde ötesi/manevî âlem,/misal âlemi/ âleme bakan ve ona açılan bir penceredir. (Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikâsı, s. 188)
Doğrudan doğruya, insânın mahiyetindeki, “lâtife-i Rabbanîye” denilen kalbin, İlâhî terbiyenin altında bulunan ulvî, yüce duygu ve hislerin; bu maddî, görüntü âlemiyle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanıp durmasıyla gayb âlemi, madde ötesi, metafizik, ruhlar, misal âlemlerine karşı bir ilgi bulması, bir kanal açmasıdır.
Rüya âlemi, hareket kabiliyeti kısıtlı, kayıtlıbağlı insanlar için serbest bir saha, bir meydan iken, sonsuzluğa mazhar olan, açılan geçmiş gelecek ve şimdiki zaman hükmünden bir çeşit seyir yeridir.
İşte, rüya kanalı ile vukua gelmeye hazırlanan hadiselere (gece dürbünü rüya ile) bakarız.
Bazen hayal (işe karışır), suret elbiseleri giydirir.