Potansiyel halindeki hafızamızın kapasitesini sonsuz arttırma gücüne sahip olduğumuzu biliyoruz. Çok fonksiyonlu beynimiz, söz konusu bilgiye muhtaç olduğumuzun şuuruna varıp gereklerini yerine getirdiğimiz nispette onu hafıza da tutar; unut emri verirsek siler. Komutu şuurla vermezsek de “derin niyet” ve fillerimizle gerçek isteğimizi belirtiriz.
Unutulmuş zannedilen eski bilgiler, aslında tam unutulmamıştır, ama uyaranlar yeterince güçlü olmadığı için hatırlanamayabilirler. Ancak, güçlü uyarıcı ve egzersizlerle hatırlanabilir duruma getirilebilirler.
Beyin araştırmaları ve sinirbilim dalı uzmanları, bir insanın günde ortalama on bin sinir hücresini yitirdiğini, ömrü boyunca da yüzde 5’lik bir kaybı olduğunu belirterek, bunu önlemenin yolunun, beyni kalıpsallıktan çıkartıp şaşırtmaktan ve hafıza geliştirme yöntemlerini kullanmaktan geçtiğini tesbit etmişlerdir.
Beyin hücrelerinin ölmesinde en büyük faktör strestir. Strese yol açan ise olumsuz düşüncelerdir. (Prof. Dr. Nurselen Toyga, Yeni Asya/25 Mart 2003.)
Hafıza geliştirme uzmanları stresi azaltın uyarısında bulunuyor. Rahatlama egzersizleri yapın. Stres vücudun kortizol salgılamasına yol açar, bu da hafızayı zayıflatır. Özellikle, beynin kimyasını bozan stresten uzak durun.
Onu asgariye indirmenin yolu da doğru ve sağlam bir hayat felsefesine sahip olmak, hayata güçlü iman gözlüğüyle bakmaktır.
Uzmanlar, hayatın ve olayların acımasızlığına karşı insanların duvarlara konuşarak beyin fizyolojilerini düzeltebileceklerine, dikkat çekiyor. Bu doğrudur. Ama duvara konuşmaktansa bir kenara çekilip ibadet ve duâ yaparak yüce Yaratıcıyla konuşmak, daha etkili olmaz mı?
Sahabiler stresten uzak, tam mutmain, tam bir huzura kavuşmuş ve bütün istidatlarıyla, bütün duygularıyla Nübüvvet güneşine teveccüh etmişti.
Beynimizin hafıza şubesinin zayıflaması ve harap olmasının bir diğer sebebi, daha doğrusu en büyük sebebi, onu çalıştırmamak, yeni bilgilerle takviye etmemektir.
Bir diğeri de, “harama nazar”, yani, gayr-i meşrû şeylere bakmaktır. Çünkü bu bakış, aşırı ve yersiz uyarılmalara yol açar; bedenin rahatlayamaması durumunda fizyolojik dengeler bozulur. Bu durumun uzun sürmesi psikolojik dengeleri de altüst eder. Bunun ilk belirtisi hafıza kaybıyla başlar, daha sonra hastalıklı kişiliğin oluşmasına yol açar.
Bilhassa televizyonun düğmesine hâkim olmalı; bu mümkün değilse ya ondan uzak durmalı, ya da onu evden uzaklaştırmalıyız. Yoksa o bizi, çoluk-çocuğumuzdan, değerlerimizden ve ibadetlerimizden koparıp uzaklaştıracaktır!
Sahabileri terbiye eden Peygamberimiz (asm) beyin ve duygularını çok iyi kullanmalarını da öğretmiş, stres ve “haramı doğuran nisyandan” uzak tutmuştur.
Elbette binlerce hadis-i şerifi ezberleyebilirler. Ve hafızalarında unutmamak üzere arşivlerler.