Ne çok şeyi üstünkörü öğretmişler öyle! Rüzgârın dilini bile yanlış tercüme etmişler.
Vuuu... diye belletmişler o bestesini de... rüzgârı küstürmüşler. Meğer rüzgâr kardeşle nefesimiz[in dili] aynı imiş.
Huuu... seslenişleriyle esermiş rüzgâr ve nefesim her nefes Huuu... diye sonsuz varlığın adını söylermiş.
*
Rüzgâr... Az önce, ha!
Aah!
Alnıma dokunup gitti; tutamadım. Alnımda, yüzümde, gözlerimde [bırakıp gittiği aşkını] unutamadım.
Sen misin rüzgâra tutunan; gelip gidip öpüyor yanaklarımdan, alnımdan. Bütün bedenimi sarıp sarmalıyor.
Ooh!
*
Ben rüzgârları seviyorum.
Adları ne olursa olsun mu?
Olsun da... şeey... yıkıp geçenlerden korkuyorum yalnız.
Eline geçirdiğini savuranlardan...
Orda da vazifeli...
Anlıyorum:
Ya Celâl... fırtınaları estiriyor.
Ya Cebbar...
Ya Kahhar...
Ya Hâkim...
Ya Hakîm...
*
Konuşurum onlarla.
Evimin perdeleriyle oynaşır.
Gelir gözlerimde sırnaşır.
Meltem olur fısıldaşır.
Nerden çıkar gelir, nereye gider! Nerelerde, hangi kuytularda yorululur da uyur uyanır; nerden bilebilirim!
(Benim bildiklerim; yanıldıklarıma yetmezmiş ki... kulakları çınlasın babam öyle söylerdi.)
El ele tutuşur gezeriz, göz göze geliriz bu rüzgârlarla.
*
İlk, ta çocukken tanıştım rüzgârlarla.
Uçurtmalarımı uçururdu.
Renk renk uçurtmalarım vardı benim; bilemezsiniz.
Bilemezsiniz o uçurtmalarla uçtuğumu.
Çocukluğumu nerden bileceksiniz!
Şu ân gözlerimdeki o uçurtmaların hasretini, çocukluğumun pembe rüyalı günlerini... nerden bileceksiniz!
O sevinçler bana nerden gelirdi, o rüzgârları bana kim gönderirdi; o zamanlar anlatmadılar bana pek öyle!
Rüzgârdı; esip geçerdi, işte!
Anlatmadılar; her yanımın isimlerle, sıfatlarla, Fail’in filleriyle sarılı olduğunu...
Bütün sebeplerin ardındaki, önündeki, her yanındaki, içindeki, dışındaki Zamir, Âmir O’ymuş da bunu bana söyleyen -belki de istenildiği gibisini söyleyen- pek yok denecek kadar azmış.
*
Çok soru sorduğumdan olsa gerek elime kitaplar tutuşturdular.
Çocuktum, gençtim; anlamasam da okudum.
Sonra o kitaptan pencereler açılınca rüzgârların alnımdaki aşkının tesirini, tercümesini, tefsirini okudum.
*
Rüzgârları elimle tuttum.
Kapılardaki, pencerelerdeki ninnilerini göğsümde uyuttum.
Rüzgârların yumuşacık avcundaki yağmurları saçlarımda inci mercan kabul ettim.
Muhabbet rüzgârlarına karışınca; insanların herbirinin başka bir “can” olduğunu gördüm.
Kıskanç avuçlarımı açtıkça dostlarımın çoğaldını gördüm.
İçimin rüzgârları çöle dönsün istemedim.